YAVUZ Donat, merkez sağda birlik için yeni bir adım atıldığını yazdı. DYP lideri Mehmet Ağar ile Mesut Yılmaz buluşarak, merkez sağın seçime dağınık girmemesi gerekliliğinden konuşmuşlar.
Ağar, Süleyman Demirel ile de bu hafta bitmeden buluşacağını söylüyor.
Seçim tarihi yaklaştıkça, bu tür konuların gündeme daha sık geleceğinizi göreceğiz.
Çünkü şu andaki seçim araştırmaları gösteriyor ki muhalefet partileri, mevcut iktidar karşısında bu seçimde de önemli bir varlık gösterebilecek durumda değiller.
Bu Türkiye için gerçekten ilginç bir durum.
AKP’nin beş yıllık iktidarı döneminde halkın yaşam koşullarında önemli bir değişme olmadı ama bu durum iktidar partisinde büyük bir oy kaybına da yol açmıyor gibi görünüyor.
Bunun en önemli nedeni hiç kuşkusuz ki muhalefet partilerinin programlarının ve liderlerinin, seçmen tabanında büyük bir hareketlilik yaratamıyor olmaları.
Özellikle de liderlerin durumu önemli. Çünkü bizim gibi ülkelerde, lider önemli kişidir ve onun çekiciliği çoğu kez parti programının da önüne geçer.
Bu nedenle muhalefet partileri şimdi ittifaklar yoluyla bu sorunu aşabilmenin yollarını arıyorlar.
Unutulan en önemli şey ise şu: Siyasette 1 + 1 her zaman 2 etmez.
Seçmen “Aman ne güzel bunlar birleşmiş, hadi giyip oylarımızı onlara verelim” demez.
Seçmenin tercihlerini etkilemek için tutarlı ve heyecan verici programlar, iyi bir örgütlenme ve bütün bunları sürükleyecek bir lider gerekir.
Aksi takdirde “ittifak” sadece bazı eski isimlerin bir sandalye kazanabilme umudundan öteye gitmez.
Demek ki ’duyulması’ daha kötüymüş!
DÜN Hürriyet’te 25 bin liralık başlık parası yüzünden birbirleriyle evlendirilen dört kardeşin öyküsünü anlatan bir haber yayımlandı.
Bir ailenin kızı ile oğlu, bir başka ailenin oğlu ve kızı ile evlendirildi.
Güneydoğu’da buna “berdel” deniliyor.
Şanlıurfa’nın bir köyünde yapılan düğünde çekilen fotoğraflarda havaya ateşlenen tüfekler, tabancalar da görülüyor.
Damatlardan Mehmet Özgün, tevekkülle “Kaderimiz böyleymiş” diyor.
Kadınların bir mal gibi değiş tokuş edildiği bir gelenek, bu devirde bile sürüp gidiyor.
İşin ilginci bu düğünün yapıldığı yerin Şanlıurfa olması.
“Yaralı Yürek” dizisinde anlatılan bir töre öyküsünün kentin imajını kirlettiğini ileri sürerek, dizi setini basıp, oyuncuları, yönetmeni dövenler şimdi ne yapacaklar acaba?
“Peygamberler şehrinin” imajı bir dizi filmle “çiziliyorsa”, şimdi ne oluyor?
Dizi aleyhine bildiriler yayımlayıp halkı kışkırtanlar belli ki Ziya Paşa’nın ünlü dizelerinin takipçisiler: “Ne zátında ne vuküundadır / Fenálık onun şüyûundadır.”
(Gençler için bugünkü dille: “Ne kendisinde, ne meydana gelmesindedir / kötülük onun duyulmasındadır.”)
18 yaşından küçükler okumasın lütfen!
GEÇTİĞİMİZ günlerde bir siyasi partimizin genel başkanı “İmralı Gevezesi” için “it oğlu it” sıfatını kullandı.
Bir avukat arkadaşıma sordum, İmralı’daki suçlu bu hitap için hakaret davası açıp, kazanabilirmiş de!
Bir başka partinin genel başkanı da, bir başka siyasetçinin sülalesi ile ilgili bir deyim kullandı: Şeceresi bozuk!
Bir emekli general de terörden söz ederken “İçine tüküreyim” kavramına sığındı.
Bunlar, toplumda işgal ettikleri mevkiler itibarıyla örnek alınan kişiler.
Söyledikleri sözler gazetelerden, televizyonlardan, radyolardan sadece onları “rol modeli” olarak seçen gençlere değil, herkese ulaşıyor.
Ve sonra ebeveynler evlerinde, öğretmenler okullarda çocuklarına kötü sözlerle konuşmanın iyi bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyorlar.
Fikir tartışmasının hakaret ederek yapılamayacağını, herkesin birbirine saygı duyduğu ortamlardaki fikir tartışmasından olumlu sonuçlar çıkabileceğini öğretmeye gayret ediyorlar.
Çocuklarımızın, bu örnekleri gördükten sonra evlerde ve okullarda kendilerine öğütlenenleri tutabileceklerine inanıyor musunuz?
Merak ediyorum, güzel Türkçemizde hakaret etmeden de öfkeyi anlatabilecek kelimeleri bu kişiler hiç duymamışlar mı?