Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Anlaşılması zor bir ’veto’

CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı için önerilen 5 diplomatın kararnamesini geri çevirdi.

Kararnamede eski Riyad Büyükelçisi Uğur Doğan, Türk-Yunan İlişkileri Genel Müdürü Haydar Berk, Siyaset Planlama Genel Müdürü Selim Kuneralp, eski Bağdat Büyükelçisi Ünal Çeviköz ve eski Tel Aviv Büyükelçisi Feridun Sinirlioğlu’nun isimleri vardı.

Elbette Cumhurbaşkanı, her önüne gelen kararnameyi imzalamak durumunda değil.

Ancak, unutmamak gerekir ki bu diplomatların yurtdışında büyükelçi olarak görevlendirilme kararnamelerinin altında da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in imzası vardı.

Büyükelçiler, yurtdışında Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst düzeydeki memurları olarak aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nı da temsil ediyorlar.

Beş diplomatın yurtdışında Türkiye’yi ve kendisini temsil etmesinde sakınca görmeyen Cumhurbaşkanı, aynı kişilerin müsteşar yardımcılığına atanmalarına neden karşı çıktı?

Bunu anlayabilmek gerçekten çok zor!

İsimlere bakıyorum, hepsi Türk kamuoyu tarafından da yakından tanınan kişiler.

Bulundukları konumları özel çıkarlarına alet ettikleri, devletin işlerini aksattıkları da görülmemiş.

Anayasa’nın temel ilkelerine karşı tutumları yok.

O zaman bu “vetonun” nedenini Cumhurbaşkanı’nın açıklaması gerekir diye düşünüyorum.

Aksi takdirde bu uygulama “devlet işlerinde keyfilik” yapıldığını çağrıştırır ki bu da hukukçu bir Cumhurbaşkanı’nın uzak durması gereken bir eylemdir.

Türkiye’nin en güzel fotoğrafı

ATLAS Dergisi’nin 15. kuruluş yıldönümü nedeniyle Hürriyet internet sitesinde düzenlenen “Türkiye’nin en güzel fotoğrafı” yarışması sonuçlandı.

30 bin Hürriyet okuyucusu bu yarışmada jürilik yaptı.

Atlas muhabirlerinin 15 yıldır, deyim yerindeyse, altını üstüne getirdikleri ülkemizden çektikleri 150 fotoğraf arasından Hakan Öge’nin, Keban Baraj Gölü’nde çektiği fotoğraf birinci seçildi.

Şu anda Atlas için küçük bir tekneyle çıktığı dünya turunda olan Hakan Öge’yi kutlarım.

Yarışmaya katılan 150 fotoğrafı defalarca izlediğim için bu fotoğraftaki hangi şeyin okuyucularımızı etkilediği üzerinde düşünme fırsatı buldum.

Siz de Hürriyet internet sitesine girerseniz, bu şahane fotoğrafı görebilirsiniz, bakalım aynı şeyi mi düşüneceğiz.

Bu fotoğraf, Keban Barajı üzerinde çakan şimşekleri gösteriyor.

Ve bence bu yönüyle bir anlamda tam da “Türkiye’nin fotoğrafı”.

Çok güzel bir doğa manzarasını, Türkiye’deki ekonomik gelişmenin ilk örneklerinden biri tamamlıyor. Bir yanda köy, bir yanda kentleşme aynı çerçeveye girmiş gibi.

Ve görüntünün üzerinde nereden geldiği belli olmayan 5 tane şimşek çakıyor!

Bu tablo bana, tam feraha çıkacakken hep başına bir şeyler gelen talihsiz bir ülkeyi çağrıştırıyor.

Karamsar biri değilim ama nedense hep böyle oluyor!

Bir şehrin siluetini ele geçirmek

AYŞE Arman, pazartesi günü “Bir Şehrin Siluetini Ele Geçirmek” başlıklı bir yazı yazdı.

Yazısında “P” isimli romanın yazarı Enis Roman’ın sözlerini aktarıyor:

“Bir bakın etrafınıza, dünyayı P’lerin yönettiğini sanırsınız. Dünyaya egemen olan sonsuz açgözlülük, sınırsız hırs ve bitmek bilmeyen güç arayışına bakın, arkasında hep P’yi görür gibi olursunuz. Gökdelenlere bakın mesela. Sermayenin biriktiği yerlerde, şehrin siluetini ele geçiriyorlar.”

Bu satırları okuyunca demek ki ben “sonsuz açgözlülük, sınırsız hırs ve paradan” hoşlanıyorum diye düşündüm, ister istemez. Çünkü gökdelenleri severim.

Ama bence romanın yazarı yanılıyor.

Bir kentin silueti dediğimiz şey esasen bundan oluşur.

Yatay ve dikey çizgilerin birleşmesinden!

Dikey çizgileri kimi yerde gökdelenler yaratır, kimi yerde de İstanbul’da olduğu gibi minareler.

Dikey “şeyler” olmasa, görebileceğiniz şey yatay, düz bir çizgiden öteye gitmez ki buna da “kent silueti” denemez.

Bir arkadaşım bana, Londra’daki ofisinin balkonunun gökdelenler ve iş merkezleri ile çevrili manzarasının fotoğrafını yollamıştı.

Binaların isimleri dikkatimi çekmişti daha çok: Shakespeare Tower, Defoe (Robinson Crusoe’nun yazarı) House, Ben Johnson (16. yüzyıl İngiliz aktör ve oyun yazarı) House, Milton (17. yüzyıl İngiliz şairi) Court, Thomas More (İngiliz yazar ve devlet adamı) House, Bunyan (İngiliz yazar John Bunyan) Court, John Trundle (Hamlet’i ilk kez yayımlayan yayıncı) Court.

Sonra bizdeki gökdelenlerin isimlerini hatırladım.

Ve bizim gökdelenlerin isimleri bana “sonsuz açgözlülük ve sınırsız hırsı” çağrıştırdı.

Binaların kendileri değil, isimleri!