12 Eylül kurumları neden duruyor?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, 12 Eylül darbesinden sonra idam edilen Balgat katliamı sanığı Mustafa Pehlivanoğlu’nun son mektubundaki “Allah’ından bulsunlar” dediği günün referandum günü olduğunu söyledi.
Yani 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma günü, referandum günüymüş, onu anlatmak istiyor.
12 Eylül darbesi ve onun anayasası ile hesaplaşma konusundaki gözyaşlarının samimi olduğuna inanmamız için bu değişiklik yeterli değil.
Askeri darbenin en önemli kurumlarından biri olan YÖK, Anayasa’daki yerini koruyor.
YÖK’ün üniversiteleri birer yüksek liseye çeviren yapısını değiştirerek demokratikleştirmek aklına bile gelmiyor.
Çünkü dertleri 12 Eylül Anayasası ile hesaplaşmak değil, 12 Eylül Anayasası’nı kendi işlerine yarar hale getirmek.
Başbakan’ı ağlayarak dinleyen milletvekilleri, acaba bunu Başbakan’a sormayı hiç akıllarından geçirdiler mi? “Madem 12 Eylül ile hesaplaşacağız, YÖK neden durduğu yerde duruyor” dediler mi?
12 Eylül Anayasası, Atatürk’ün vasiyeti ile kurulan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nu da kaldırdı, yerine kendi kafasına göre bir kurum oluşturdu.
Miras hakkı, korunması gereken bir hak değil miydi? 12 Eylül Anayasası ile hesaplaşmak isteniyorsa neden bu düzeltilmiyor?
Başbakan bunların gerekçelerini bir gün sinirlenip kızmadan açıklasa da öğrensek iyi olmaz mıydı?
Yandaş medyadan Başbakan’a sansür
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, sigara ile mücadeledeki başarısı nedeniyle ödül aldığı törendeki konuşmasında biliyorsunuz alkol meselesine de girdi ve “İçki içeceğine meyve ye, onda da alkol var” dedi.
Başbakan içki içmez. Bu nedenle ikisi arasındaki farkı ona uzun uzun anlatmaya gerek yok, anlatabilmek de mümkün olmaz zaten.
Ama bu son derece ilginç sözleri “yandaş medyanın” örtbas etme çabasına kurban gitti.
Sabah hariç hükümet yanlısı medya konuşmasının bu bölümünü okuyucularından saklamaya çalıştı.
Star Gazetesi, bu sözlere birinci sayfasında yer vermedi, 13. sayfasında bir kutunun dibine sakladı.
Bugün Gazetesi de birinci sayfasında göstermediği haberi iç sayfalarda küçük bir ara başlıkla geçiştirdi.
Vakit, haberi devam sayfalarında ara başlıksız olarak vermişti.
Yeni Şafak, ödül töreni ile ilgili haberi iç sayfalarında küçük olarak vermiş ama meyve / içki meselesine hiç girmemişti.
Zaman ve Taraf ise Başbakan’ın sigara ile ilgili sözlerini geniş bir şekilde vermişler ama “İçki içme, meyve ye” kısmını görmemişlerdi.
Neden böyle yaptıklarının ipucu ise Vakit’teki bir köşe yazısında vardı: Güya Başbakan’ın bu sözleri, AKP için açılabilecek bir kapatma davasında gerekçe olacakmış!
Öyle görünüyor ki yandaş medyanın kafası komplo teorileriyle iyice dolmuş yöneticileri Başbakan’ı, Başbakan’ın sözlerinden bile koruma telaşı içindeler.
Başbakan’ın kendi sözlerine yönelik bu sansür çabasını nasıl değerlendirdiğini de merak ettiğimi söyleyeyim.
Suriye ile Fransa’da çarşaf yasağı ve Haliç parkları
SURİYE Eğitim Bakanlığı, üniversite kampuslarında çarşaf giyilmesini yasakladı.
Bakan Giyat Bereket, üniversitelerde çarşaf giyilmesinin akademik değerlere ve Suriye üniversitelerinin geleneklerine uymadığını söylüyor.
Suriyeli kadın hakları savunucusu Kinda eş Şamat kararı memnuniyetle karşıladığını söylüyor.
Ülkede geçen ay da çarşaflı öğretmenlerin derslere girmeleri yasaklanmış, bu öğretmenler idari işlere kaydırılmıştı.
BBC Türkçe Servisi’nde dinlediğim röportajda çarşaflı öğrencilerin de bu durumdan yakınmadıkları, kampus içinde çarşaflarını çıkardıkları anlatılıyordu. Öğrenciler bu uygulamanın güvenlik gereği olduğunu söylüyorlardı.
Suriye’de başını türban ya da başka bir şekilde örtenlerin okullara girmesinde bir yasak bulunmuyor, onu da belirteyim.
Avrupa’nın bazı ülkelerinde çarşaf ve burka türü giysilerin yasaklanmasına yönelik girişimlerin tartışıldığı bir dönemde, bir Müslüman ülkede böyle bir yasağın getirilmiş olması ilgimi çekti.
Hatırlayacaksınız geçen hafta Fransız Ulusal Meclisi, 1’e karşı 335 oy ile peçe, burka, çarşaf gibi giysilerin sokaklarda bile giyilmesini yasaklamıştı.
Konu, elbette insan hakları sorunu açısından çok tartışılacak bir konu.
Yetişkin insanların ne giyebileceklerine ilişkin yasal düzenlemeler günümüzün insan hakları kavramı ile pek bağdaşmıyor.
Ama bir de bu giysiyi tercih edenlerin ne kadarının bunu kişisel bir seçim olarak tercih ettikleri, ne kadarının zorlamayla giydikleri meselesi var.
Geçen gün Haliç kıyısındaki parkları gezerken gördüğüm bazı görüntüler çarşaf giyen kadınların en azından bir bölümünün bunu zorlamayla giydiklerini
düşündürttü bana.