SOSYAL Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Veysel Uyar’ın, 5 ve 13 yaşındaki çocuklarını sigortalı gösterdiği, Çalışma Bakanı Faruk Çelik tarafından açıklandı.
Emeklilik yaşını 65’e yükselten yasanın yürürlüğe girmesinden önce, çok sayıdaki vatandaşın bu yola başvurduğu açığa çıkmıştı.
SGK Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan Uyar, aynı şeyi yaptığının ortaya çıkması üzerine Vatan’a “bir komplo ile karşı karşıya olduğunu” açıklamıştı.
Uyar’ın o günkü sözleri şöyleydi: “Benim haberim yok. Bu belgeler sahte olabilir. Çocukların annesinin ya da benim imzam olmadan sigortalı gösterilmeleri mümkün değil. Anneleri ile konuşacağım. Bir komplo ile karşı karşıya olabilirim.”
Konuyla ilgili olarak TBMM’de verilen bir soru önergesini yanıtlayan Çalışma Bakanı Faruk Çelik, o tarihte geçiştirilmeye çalışılan bu durumun doğru olduğunu açıkladı.
Şimdi elimizde çok ilginç bir kamu görevlisi var.
1- Kendi kurumunu ilgilendiren bir yasaya karşı hile yapmakta sakınca görmüyor.
2- Olayı öğrenen gazetecilere yalan söylemeye çekinmiyor.
3- Kendisini göreve getiren bakan tarafından hálá koltuğunda tutulmaya devam ediliyor.
4- Yaptığı etik dışı davranış ve uydurduğu yalan açığa çıkmış olmasına rağmen istifa etmeyi aklından bile geçirmiyor!
Belli ki “AKP’nin memuru” işini biliyor!
İktidar büyüklerinin her türlü yalan dolanı, yolsuzluğu korumak için kahramanca savaştığının da farkında.
Dolayısıyla aynı “koruma kalkanından” yararlanacağını biliyor ve yerinden kımıldamıyor.
Kim bilir, belki bildiği başka şeyler de vardır, koltuğunu korumasını sağlayan!
Meriç’in iki yakası arasındaki fark
YUNANİSTAN’da bir gösteri sırasında polisle kavgaya tutuşan 16 yaşındaki bir eylemcinin, polis tarafından öldürülmesi büyük bir toplumsal tepkiye neden oldu.
Kamuoyu ayağa kalktı. Birçok kentte gösteriler yapıldı, bazı kentlerde iş çığırından çıktı, otomobiller yakıldı, vitrinler aşağı indirildi.
Yunanistan İçişleri Bakanı ve yardımcısı, bir polisin, bir gösteri sırasında bir genci vurmuş olması nedeniyle Başbakan Karamanlis’e istifalarını verdiler.
Karamanlis istifaları kabul etmedi ama öldürülen gencin ailesine bir mektup yazarak açıkça özür diledi. Sorumluların açığa alındığını ve hemen cezalandırılacaklarını söyledi.
Türkiye’ye ne kadar benzemiyor değil mi?
Yunanistan’a giden herhangi bir Türk’ün ilk aklına gelen soru şu olur: “Yunanistan, Avrupa Birliği’ne üye olabiliyorsa, biz neden olamıyoruz?”
Sorunun yanıtı bu tür detaylarda saklı!
Bizim “küçük detay” diye niteleyebileceğimiz ayrıntılar bunlar.
Birisi haksızlığa uğrayanların, demokratik bir toplumda her yolu kullanarak haklarını arama alışkanlığıyla ilgili.
Diğeri ise medeni bir kamu yönetimi anlayışı ile.
Vatandaşa karşı kendini sorumlu hisseden, emrinde çalışan kamu görevlilerinin hatalarını üstlenmeye çekinmeyen ve onun gereklerini yerine getiren bir anlayış bu.
Bizim hot zotçu devlet anlayışımızın içinde hiç yeri olmayan bir durum!
Ve bu gerçekten ciddi bir fark yaratıyor.
Örneği de Meriç’in ve Ege’nin iki yakasındaki iki ayrı dünya!
Beş kişiden biri yoksul!
TÜRKİYE İstatistik Kurumu, 2007 Yoksulluk Çalışması’nın sonuçlarını açıkladı. Buna göre ülkemizde 5 kişiden biri yoksul, 200 kişiden birisi de açlık sınırının altında yaşıyor!
Araştırma verileri, 2006’dan 2007’ye geçen bir yıl içinde yoksulların sayısının en az birer puan arttığını da gösteriyor.
Yani AKP hükümeti bu konuda gerçekten çok başarılı!
Yoksulluk tablosunun böyle çıkmasında TÜİK’in kullandığı sınırların da rolü var.
Eğer Türk İş’in Hacettepe Üniversitesi’nin sağlıklı beslenme tablosuna göre yaptığı çalışmayı veri alırsanız, yoksulların ve açlık sınırının altında yaşayanların sayısı daha da artıyor.
Bir bayram günü böyle can sıkıcı konulardan söz etmek Türk basınının geleneğinde pek yoktur.
Ben de ona uymak isterdim ama yaşadığımız bir gerçek var ve bu gerçeği değiştirmek için hükümetimizin bulduğu tek çözüm sadaka dağıtmak.
AKP hükümeti iktidarda olduğu beş yıl içinde 5 milyar YTL’yi bulan “sadaka” dağıtmış.
Hükümet, yoksulluğu ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapmıyor ama o yoksulların oylarını alabilmek için vergilerimizden toplanan parayı kullanıyor.
Ve böyle bir ülkede sistemin özüne itirazı olması gereken soldaki partilerin sesi, soluğu çıkamıyor.
Yoksul insanların kendi durumlarını fark etmelerini önlemek için sistem hep bir şeyler icat edebiliyor ve onu da başarıyla kullanıyor.
Günümüzde bu din olarak ortaya çıkıyor!
Dindarlık, yoksul insanların sarılabilecekleri tek değer olarak sonuna kadar sömürülüyor.