Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Aman dikkat edin ’gizli belge’ ıslanmasın!

MİLLİ Güvenlik Siyaset Belgesi çerçevesinde 2002 yılında hazırlanan ve zamanla üzerinde bazı değişiklikler de yapılan İç Güvenlik Strateji Belgesi, “Sauna Çetesi”ne yönelik olarak yapılan operasyonlarda ele geçirilmiş!

Yeni Şafak Gazetesi’nin manşetinde bu haberini okuyunca haliyle insan saunadan çıkıp, soğuk havuza atlamış gibi oluyor!

Haber tüylerimizi diken diken edecek şu satırlarla sürüyor: “Türkiye’nin önünde bulunan iç ve dış tehlikelerle bunların önlenmesine yönelik tedbirlerin yer aldığı 32 sayfalık gizli belge…”

Okurken ister istemez “Vay canına,” diyorsunuz, “Sauna Çetesi nerelere kadar sızmış!”

Bugün-yarın bazı gazetelerde bu belgenin Sauna Çetesi’nin eline geçmesinin nasıl büyük bir komplonun parçası olduğuna ilişkin yorumlar da okuyabilirsiniz.

Her zaman ilgi çekecek “derin devlet” öykülerinin bu haberle birlikte bir tefrikaya dönüşerek karşımıza çıkacağına da eminim.

Oysa işin aslını bilenler bu belgenin üzerindeki “gizlilik” kaydının, sadece kırmızı bir mühürden ibaret olduğunu da bilebilirler.

Belgeyi ele geçirmek için çok uğraşmanız da gerekmiyor. İnternette Google’da yapacağınız küçük bir taramayla bu belgenin bütün ayrıntılarına siz de sahip olabilir, kuracağınız bir “çete”nin belge arşivine bunu da ekleyebilirsiniz. Bütün yapacağınız, alacağınız bilgisayar çıktısının hamamda ıslanmamasına dikkat etmeniz!

Ben dün böyle bir arama yaptım. www.yesil.org ve www.savaskarsitlari.org sitelerinde belge tam metniyle mevcut. Benden daha sabırlı olanlar daha çok sitede belgenin orijinaline kavuşabilirler.

Dolayısıyla internet sitelerinde kolayca bulunabilecek bir belgenin Sauna Çetesi evrakları arasından çıkmış olmasında esrarengiz bağlantılar aramaya da gerek yok.

Hapis de yanına kár kalacak!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Mersin’de “lan” dediği çiftçi Mustafa Kemal Öncel hakkında 3 aydan iki yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmış!

Çiftçinin söylediği “Ne yüzle geldiniz?” sözleriyle Başbakan’ın şeref ve haysiyetinin rencide edildiğini düşünen savcılık, Öncel’in “kamu görevlisine hakaret” suçu işlediğini iddia ediyor.

Öncel, bu sözü söylediğinde önce televizyon kameraları ve gazetecilerin önünde “lan” diye hakarete uğramış, sonra da korumalar tarafından tartaklanarak Başbakan’ın yanından uzaklaştırılmıştı.

Demek ki bu da yeterli görülmemiş, şimdi hapse tıkılmak isteniyor.

Dava ile ilgili haberleri okurken Türkiye’nin demokratik hukuk düzeninin vardığı nokta işte bu diye düşündüm.

Amaç Şükrü Binay’ı göndermek miydi?

BUNA futbolda “ters köşeye yatırmak” deniliyor. Boksta da sağ gösterip, sol vurmak.

Siyasette nasıl bir karşılık bulunabilir, bilmiyorum. Ama Merkez Bankası Başkanı’nın atama kararnamesi ile ilgili gelişmelerden sonra siyasette de bu durumu karşılayabilecek, üzerinde anlaşabileceğimiz bir tanım bulmamız gerekecek.

Meğerse bütün Türkiye, Merkez Bankası Başkanvekili Erdem Başçı’nın eşinin türbanını tartışırken, Köşk’e gönderilen kararnameye başka bir isim yazılmış!

İsmin kim olduğu bu yazı yazılana kadar belli olmamıştı ama muhabir arkadaşlarımız bugün yarın o ismi de ortaya çıkaracaklardır, eminim.

Benim asıl merak ettiğim şu: Madem Başkan’ın atama kararnamesinde Başçı’nın adı yoktu, o zaman Banka Meclisi neden vekálet görevine onu uygun gördü?

Hatırlayacaksınız, daha kıdemli olan Başkan Yardımcısı Şükrü Binay’ın vekil olarak seçilmemiş olması “Nasıl olsa hükümet Erdem Başçı’yı atayacak, iki kere görev değiş tokuşu olmasın” gerekçesiyle açıklanmıştı.

Teamüllere aykırı bu gelişmenin sonucunda değerli bir bürokrat olan Şükrü Binay emekliliğini isteyerek, Merkez Bankası’ndan ayrılmıştı.

Kararnameye başka bir isim yazıldığına göre, acaba bu operasyonun amacı Binay’ı görevden ayrılmaya zorlamak ve böylece Merkez Bankası’nın tüm Başkan yardımcılıklarını AKP’lilerden oluşturmak mıydı?