Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bahşiş peşin kırmızı meşin!

ESKİ AB Bakanı Egemen Bağış, rüşvet iddialarına karşı savunma yapan bakanlar arasında teolojik meselelere en çok eğilen bakan oldu.

Konuşulan konuyla ne ilgisi olduğunu tam olarak çözebilmiş değilim ama CHP’nin geçmişte camileri ahır yaptığını, Arapça ezanı Türkçe okuttuğunu, mütedeyyin insanlara öcü muamelesi filan yaptığını söyledi.
Ebru Gündeş’in “vatansever bir sanatçı” olduğunu söylemekle kalmadı, aynı zamanda “Tutmayın beni, gidip kırayım şunların ağzını burnunu” havasındaydı da!
Din, kitap meselelerine bu kadar girmesini “bakara-makara” ve “Google’dan bir ayet seçip sallıyorum” sözlerinin ifşa edilmiş olmasına bağladım.
Böylece demek istiyor ki “Bakmayın siz o tapelere, ben aslında çok dindar bir insanım”.
Bilemeyiz tabii, Allah bilir, bu konuyla ilgili hesap sormak bize düşmez.
Öteki konulara ise hiç girmedi.
Mesela bir ayakkabı kutusu içinde kendisine ofiste elden Reza Zarrab tarafından teslim edildiği iddia edilen 500 bin dolar konusuna girmedi.
Zarrab’ı tanıyorsunuz, Ebru Gündeş’in eşi ve memlekete “Orospuyla memurun bahşişini peşin vereceksin” atasözünü bir kez daha hatırlatan adam!
Ses kayıtlarına göre Zarrab, Bağış’ı arıyor, bakan da 4-6 arası uygun olduğunu söylüyor.
Zarrab adamına şu talimatı veriyordu:
“Abdullah 500 bin hazırlat tamam mı, 4’te götüreceğim, bir ayakkabı al koy içine, hediye paketi yaptır. Acil hazırlattır, sağlam birisiyle Ortaköy’e gönder.”
Ziyaretten sonra Zarrab, Abdullah Bey’i yine arıyordu:
“Dolar koydun değil mi, paket çok ağır geldi, Euro koymuşsundur diye içim gitti, az kalsın paket makamın ortasında yırtılıp düşecekti.”
Yine telefon konuşması kayıtlarına göre ikinci bir 500 bin dolar, Vakko’dan alınan bir takım elbisenin ceplerine yerleştirilerek gönderilmişti.
Zarrab, Abdullah Bey’e Vakko’dan bir elbise almasını söylüyor. Sonra Abdullah Bey “Ne para göndereceğiz” diye soruyor.
Zarrab “500” deyince adamı soruyor: “Dolar mı?”
Bir ikinci telefon konuşmasından bu elbise torbasının Egemen Bağış’a teslim edildiği anlaşılıyor.
Bağış, Zarrab’ı arayıp teşekkür ediyor: “Çok teşekkür ediyorum çok zevklisin, kravatın tasarımını çok beğendim.”
Üçüncü 500 bin dolar çikolata tepsisi içinde, Kurban Bayramı armağanı olarak gönderiliyor.
Zarrab’ın şu görüşmesi polis tarafından kaydedilmişti:
“Abi yarın güzel bir tane çikolata lokum yaptır çikolata bu hani, var ya bir tane gümüş al gümüş tabak, içine çikolata dizdir tamam mı? Bir tane de çikolata kutusu olsun içine 500 bin yerleştir, tamam mı? Sadık biliyor o İstinye tarafında bir yer var. E.’ye gidiyor, E.G.’ye. Daha önce de hani göndermiştik ya 500, 500.”
Bu tapeler önünde sonunda TBMM Komisyonu’na da gelecek.
Bir kez daha okunacak ve kuşku yok ki Egemen Bağış da çağırılıp bunların ne anlama geldiği kendisine sorulacak.
Bağış’a tavsiyem, o vakte kadar bunlar ile ilgili derli toplu bir açıklama hazırlamasıdır.
Komisyon’da da Allah, kitap meselesine girerse kendisine “Makara yapma” diyebilirler, haberi olsun!

Saatin vergi belgesini de görelim!

REZA Zarrab’ın bir adamını göndererek Cenevre’den aldırtıp gece yarısı Ankara’da Zafer Çağlayan’a teslim ettiği saat ile ilgili olarak bakanın savunmasını biliyoruz.
Saati Zarrab almış, fatura ona kesilmiş ama Çağlayan, Zarrab’a saatin parasını ödemiş!
“Garantisi benim üzerime” de demişti ama bunun palavra olduğunu dün yazmıştım.
Dün Çağlayan’dan bu ödeme ile ilgili banka dekontunu istemiştim.
Aslında görmemiz gereken bir belge daha var:
Yolcu beraberinde getirilen “hediyelik” eşyalardan, değeri 1500 Euro’yu geçmemek kaydıyla bir maktu vergi alınıyor.
Bu oran AB ülkelerinden gelen eşyalar için yüzde 18, diğer ülkelerden gelen eşyalar için yüzde 20.
Biliyoruz ki Zafer Bey’in saati Patek Philip’in en pahalı üçüncü modeli ve fiyatı 300 bin İsviçre Frangı.
Yani yolcu beraberinde getirilebilecek eşya değeri limitinin çok üstünde.
Bu durumda yapılması gereken işlem de kanun ve genelgelerle belirlenmiş.
Şöyle diyor: “Getirilen eşyanın tek başına kıymetinin 1500 Avro’yu aşması halinde, söz konusu eşyaya yürürlükte olan ithalat vergilerine ilişkin oranlar uygulanır.”
Yani Reza ve Zafer beyler, “kaçakçılık suçu” işlememiş olacaklarına göre bu saatin ithalatı ile ilgili işlemleri yapıp vergilerini de ödemiş olmalılar.
Bir zahmet, bununla ilgili belgeleri de bana gönderebilirlerse bu köşede memnuniyetle yayınlarım.
Eğer bu yapılmadıysa savcılarımızın başına yeni bir dosya daha çıkacak demektir, al sana bir fezleke konusu daha!

Bayraktar’a şimdiden kolay gelsin

RÜŞVET ve yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle haklarında TBMM’de soruşturma komisyonu kurulan eski bakanlar arasında en rahat olanı kuşkusuz Erdoğan Bayraktar olmalı.
Bir kere TOKİ ile ilgili soruşturmada savcılığın takipsizlik kararı var.
İkincisi, Bayraktar’ın birçok telefon konuşması kaydında kendisinden yapılması istenen işleri ya yapmadığı ya da gönülsüzce yerine getirdiği anlaşılıyor.
Zaten kendisi de bu olay ilk ortaya çıktığında, görevinden ayrılırken “Ne yaptıysam Başbakan’ın talimatıyla yaptım” demişti.
Tabii hukuken belki sorumlu tutulamayacak ama siyasi bir sorumluluğu var ve TBMM kürsüsünü, bu açıdan kendisini aklamak için kullanabilirdi.
Yapacağı şey kolaydı: Hangi arsalara imar planı uygulamalarıyla avantajlar sağlandığı ve bu arsaların kimlere ait olduğu belli.
Polis ve savcılığın hazırladığı ilk fezlekelerden bunları ayıklayıp gerçek durumu bize anlatabilirdi.
“Şu arsa sahibine şöyle bir avantaj sağladığım iddia ediliyor. Gerçek durum şudur: Normal plana göre zaten böyle olmalıydı vs…”
Böyle bir savunma yapmayı tercih etmedi, umarım komisyon soruşturması sırasında böyle bir olanak eline geçer ve o da hepimizi bu konuda aydınlatacak açıklamalarda bulunur.
Geceler boyunca ağlamak yerine, geceler boyunca oturup bu konuda çalışmak ve sorguya hazırlanmak en doğru hareket olacaktır.
Şimdiden kolay gelsin!