Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Başka kanıtlar da gerekiyor!

ÖNDER Sav’ın cep telefonu kullanmayı bilmiyor olmasına ihtimal vermediğim için, “Açık kalan telefondan kayıt yapıldı” iddiasını ciddiye almamıştım.

Ama demek ki olabiliyormuş.

Ancak Telekom’dan alındığı söylenen bir konuşma kaydını yayımlayan gazetenin “Her şeyi yapabilecek tıynette” olması bu kaydın başka kaynaklarca da doğrulanmasını gerektiriyor.

Mesela Türkcell’in bu konudaki kaydını da görmeliyiz.

Bunun açıklanmasının neden bu kadar geciktiğini merak ediyorum.

Türkiye günlerdir bununla yatıp, bununla kalkıyor ve bir tek savcı bile bu kayıtları istemeyi, delilleri güvence altına almayı akıl edemiyor!

Öte yandan eğer bu konuşma Vakit tarafından açık unutulan cep telefonu sayesinde dinlendiyse, elde bir de ses kaydı olmalı.

Savcılık bu ses kaydını gazeteden istedi mi?

Bu ses kaydını güvence altına almak gerekli çünkü banttaki kaydın çözümlenmesinden, dinlemenin nasıl yapıldığını anlayabilmek mümkün olabilir.

Profesyonel bir ortam dinlemesi mi, yoksa açık unutulan cep telefonu hikáyesi mi, kolayca ortaya çıkarılabilir.

Elbette Vakit yönetimi “Kasedin üzerine arkadaşlar ilahiler kaydetmişler” diye bir açıklama yapmazsa.

Eğer bütün bu kanıtların ortaya konmasından sonra, kaydın “açık unutulan cep telefonundan yapıldığı” kesinleşirse, CHP yöneticilerinin yapması gereken tek bir şey kalıyor: Herkesten özür dileyip, istifa etmek!

Bir cep telefonunu kullanmayı bile öğrenememiş oldukları için değil, muhalefet etmeyi ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları için!

ÖZGÜRLÜKLERİMİZİ KİM KORUYACAK?

DÜNKÜ Vatan Gazetesi’nin manşetinde yer alan bir haber Emniyet Genel Müdürlüğü’nün başvurusu üzerine, Türkiye’deki bütün iletişimin izlendiğini anlatıyordu.

Mahkeme söz konusu izni üç ayda bir yeniliyormuş.

Bu sayede Türkiye’deki bütün e-posta trafiği ve telefon görüşmeleri, SMS trafiği denetlenebiliyor.

Mahkemelerin böyle genel dinleme izinleri verdiği bilinen bir gerçek.

Bütün iletişimi denetim altına alan böyle bir iznin, hangi hukuk anlayışına sığdığını anlayabilmek kolay değil.

Haberleşmenin gizliliği, biz bireylerin temel anayasal haklarımızdan biri!

Ve bunun sınırlanabilmesi için yargıcı ikna edebilecek yeterlilikte kanıt sunulmasına ihtiyaç var.

Üç aylık sürenin sonunda, dinleme devam edecekse, bunun için de geçerli kanıtların mahkemeye sunulması gerekiyor.

“Bu sayede çok teröristi etkisiz hale getirdik” diye bir gerekçe kabul edilemez.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün e-postalardan tutun da, SMS’lere kadar her türlü iletişimi denetleme hevesi, AB’ye üye olmaya çalışan bir ülkeye hiç yakışmıyor.

Bağımsız yargının görevi, biz vatandaşların anayasal haklarını korumaktır. O hakları çiğnemek isteyen “idareye” ayak uydurmak değil!

Yargı’ya da güvenmeyeceksek, özgürlüklerimizi korumak için kime güveneceğiz?

EMNİYET’TEKİ ÇETELEŞME MESELESİ

VAKİT Gazetesi’nin Telekom’dan aldığını söylediği bir belgeyi yayımlamasından sonra, malum cemaate mensup kişilerden protesto mektupları yağıyor.

Bu köşede İçişleri Bakanlığı’ndaki Fethullahçı çeteleşme faaliyetlerine dikkat çekmiş ve dinlemenin bu çete tarafından yapılmış olabileceğini söylemiştim.

Bu iddiamda ısrarlıyım.

İçişleri Bakanlığı, bu cemaatin örgütlenmesindeki en eski hedeflerden biri.

Ve bu cemaatin zamanla bu bakanlık teşkilatı içinde nasıl yayıldığını, özellikle de Emniyet Genel Müdürlüğü’nde hangi boyutlara ulaştığını biliyoruz.

Fethullahçı olmayan polis müdürlerinin emniyet içindeki tayin ve terfilerde nasıl mağdur edildiğini, vali ve kaymakam atamalarında cemaat bağlantısının mesleki yeterlilikten daha önemli olduğunu bakanlık koridorunda kime sorsanız size anlatır.

Koalisyonlar döneminde, partilerin arasındaki çekişmelerin yarattığı iktidar boşluklarının bu cemaat tarafından nasıl doldurulduğunu ve bakanlığın adım adım nasıl ele geçirildiğini herkes biliyor.

Türkiye’de doğru dürüst bir muhalefet partisi olursa, bu örgütlenme isim isim deşifre de edilebilir.

Elbette bu arada bir polis darbesine kurban gitmez isek!