Bir rock müzisyenini nasıl bilirsiniz?
BLUE Jean Dergisi bu yıl 24 yaşına bastı. 24 sene önce bu dergiyi yayınlarken bugünkünden yaklaşık 25 kilo daha hafiftim ve simsiyah saçlarım, kapkara bıyıklarım vardı.
Ben büyüdüm ama Blue Jean’in birinci yılında Açık Hava Tiyatrosu’nda düzenlediğimiz bir Türkçe rock konserinde çekilmiş fotoğrafımda hâlâ eskisi gibiyim!
Bu yıl Blue Jean’in 24. yaşını kutlamak için internet üzerinden yürütülen bir müzik yarışması düzenlendi. Loft’un bu konudaki katkılarını anmadan geçmem olmaz.
Yarışma bu yıl rock, hiphop ve pop müzik dallarında düzenlendi. Teoman, Emre Aydın, Harun Tekin, Kutlu Özmakinacı, Ferman Akgül, Fuat, Rapor 2’nin Ozi’si, Tunç Dindaş, Atiye, Naim Dilmener ve Şafak Karaman’dan oluşan önemli bir jürinin seçtiği genç müzisyenlere ödüllerini bir konser ile verdik.
Konser bu iş için en uygun mekânlardan biri olan İndigo’daydı ve böylece ödül kazanan parçaları canlı performanslarıyla dinleme olanağı da bulduk.
Gelecekte Türk rock ve pop müziğinde isimlerini çok duyacağımız genç sanatçıların ödüllü parçaları Blue Jean’in mayıs sayısında bir CD olarak okuyuculara da ulaştırılacak.
Rock ve hiphop türü müzik yapanları nasıl bilirsiniz?
Eğer çok yakından tanımıyorsak, onlar hakkındaki fikirlerimiz video kliplerden ve medyaya yansıyan haber fotoğraflarından edindiğimiz izlenim ile oluşuyor.
Kılıkları biraz tuhaf, sanki iki aydır aynı elbise ile yatıp kalkıyorlar gibi bir izlenim.
Sahneye çıkan gençleri izlerken bunu düşündüm.
Saçları, sakalları uzatmışlar ve bir “rocker” gibi görünmeye çabalamışlar ama ne yaparlarsa yapsınlar yüzlerindeki çocuksu ifade aynen duruyor, o kadar gençler ki!
Annelerinin iyice yıkayıp ütülediği tişörtlerini buruşturmaya da gayret etmişlerdi ama nafile!
Uzun saçlarına, kılık kıyafetlerine bakarak bu gençleri yargılayanların ve haklarında kesin hükme varanların o gece orada olup o atmosferi yaşamalarını dilerdim.
Kendimden söz etmezsem olmaz tabii! Konserde ben de sahneye çıktım ve Mor ve Ötesi’nin şarkısı “Bir derdim var”ı söyledim. Yeni kariyer planlarım arasına sanırım artık bu işi de koyacağım!
Yönetim felsefesi üzerine bir kitap
PROF. Dr. Kurthan Fişek ile hayatımın en önemli dönemeçlerinde kader birliği yaptım.
Yankı Dergisi’nde gazeteciliğe başladığımda Kurthan Hoca ile birlikte çalıştık, üstelik aynı günlerde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de hocamdı!
Kurthan Hoca, 1402’lik olup 12 Eylülcüler tarafından üniversiteden atıldıktan sonra da bu kez İstanbul’da yollarımız kesişti, birçok dergiyi yayın hayatına birlikte hazırladık.
Dün postadan üniversite yıllarında okuduğum Kurthan Fişek imzalı bir kitap çıkınca şaşırdığımı söylemeliyim.
Beni yanıltan kitabın kapağı oldu. SBF Kütüphanesi damgalı, o yıllarda çokça yaptığımız gibi cildi dağılmasın diye sırtı seloteyp ile güçlendirilmiş, eskilikten kapağı sararmış bir kitap, üzerinde de Hoca’nın meşhur kartviziti: Bir bıyık ve gözlükle stilize edilmiş Kurthan Hoca. Üzerinde ismi yazıyor, adres kısmında da sadece “Mülkiye” ibaresi!
“Hoca bu eski kitabı bana neden gönderdi” diye sayfaları çevirirken işin aslı anlaşıldı. Kitabın Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in sunuşuyla yeni baskısı yapılmış ve sanırım benim gibilere eski güzel üniversite günlerimizi hatırlatmak için de kapağı eskiymiş gibi tasarlanmış.
“Yönetim” isimli kitap, Kurthan Hoca’nın yazdığı onlarca kitap arasında yönetim bilimi alanında yazılmış değerli çalışmalardan biri, daha çok bir yönetim felsefesi kitabı!
Artık bu tür kitaplar okuyan öğrencilerden başka kimse kaldı mı bilmiyorum ama belki eski öğrenciler bilgilerini yenilemek isterler diye sizlerle de paylaşayım istedim.
Tehlikeli düşünceler günah çıkarıyor!
GEÇEN hafta sonunu Londra’da geçirdim. Kraliyet düğüne hazırlanıyor, saray ile nikâhın kıyılacağı katedral arası düğün geçidini izlemek isteyenler için düzenlenmiş. Yollara geniş çiçek tarhları hazırlanmış ama havalar o kadar sıcak gidiyor ki düğün gününde açması hedeflenerek dikilen laleler patlamış! Düğün gününe kadar lalelerin solup dökülme olasılığı herkesi kara kara düşündürüyor!
Prens Charles’ın kendine ayrılan davetiyelerden birini bir Kazak zengine satması da ayrı bir dedikodu konusu.
Londra’ya gidiş nedenim elbette düğün hazırlıklarını yerinde gözlemek değildi.
Dünyanın önde gelen sanat galerilerinden biri olan Saatchi’nin Phillips salonlarında çağdaş Türk sanatından bir seçkinin sunulduğu sergiyi izlemek ve birçoğu arkadaşım olan sanatçıların heyecanlarını paylaşmaktı.
Sergi “Tehlikeli akılların günah çıkarması” adıyla sunuluyor.
Ekrem Yalçındağ, Ebru Uygun, Ardan Özmenoğlu, Deniz Üster, Ansen, Ramazan Bayrakoğlu, Kutluğ Ataman, Canan, Taner Ceylan, Leyla Gediz, Hüseyin Çağlayan, Yeşim Akdeniz, Sıtkı Kösemen, Şükran Moral, Yaşam Şaşmazer, Erinç Seymen, Canan Tolon, Erkut Terliksiz, Nafiz Topçuoğlu’nun eserleri sergileniyor.
Plastik sanatçılarımızın ulaştığı çağdaş çizginin bir kesiti!
Küratör ben olsaydım böyle bir seçim yapar mıydım diye düşündüm, yapmazdım sanırım. Ama bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum. Her küratörün böyle bir hakkı var ve seçilen eserlerin hepsinin değerli olduğunu da biliyorum. Sanatsal birikimimizin dışarıya açılması açısından önemli bir sergi bu!
Yıllar önce bir Türk ressamın dışarıda sergi açabilmesi büyük olay olurdu. Şimdi dünyanın neredeyse her köşesinde bir sergimiz var ve üstelik bunları gerçekleştirenler sadece bir avuç koleksiyoncu ve galeri sahibi. Devlet derseniz o kendi âleminde yaşıyor!