ÖNCEKİ gün Diyarbakır’da YSK kararlarını protesto etmek için yapılan gösteri yürüyüşünde gözaltına alınan bazı kişiler, polis tarafından yakındaki AKP il merkezi binasına götürüldüler.
Binada bulunan parti yöneticileri, polise “burası karakol değil, parti binası” diyerek itiraz etmişler ve gözaltına alınanların parti binasında tutulmalarına izin vermemişler.
Bunun üzerine polis ile partililer arasında kısa süren bir tartışma da yaşanmış!
Polislerin bu duruma çok şaşırdıklarına eminim!
Çünkü kendileri bizzat Başbakan tarafından rejimin teminatı olarak gösterilmişlerdi.
Genel Müdürleri o partinin milletvekili adayı olmuştu. Güvenlik Müsteşarı da öyle!
O binanın karakol olmadığını elbette polisler de biliyordu ama iktidar partisinin bilinen tutumundan kaynaklanan bir “içgüdü” onları oraya kadar sürüklemişti!
Allah’tan AKP il binasında aklı başında insanlar vardı da siyasetin çoğu zaman karakolda bitmesine alışkın bir ülkede, siyasi parti binalarının da karakola dönüştürülmesine tanık olmadık.
Yandaş medyaya iyi haber!
DÜN Hürriyet’te yayımlanan bir haber dikkatimi çekti. “Yalakalık” doğuştan geliyormuş. Brown Üniversitesi’nin araştırması, DARP-32 isimli geni taşıyan kişilerin “yalakalığa meyyal” olduğunu gösteriyor.
Bu haberi okuyunca eskiden düzgün insanlar olduklarını zannettiğim bazı kişilerin nasıl olup da AKP yalakası olabildiklerini daha iyi anladım.
Onlara boş yere kızıyormuşum, meğerse ellerinde olmadan yalakalık yapıyorlarmış.
Böylece “yandaş medyanın” insan kaynakları servislerine yeni bir görev de düşüyor.
Bundan sonra kadroya alınacak personelden istenen nüfus cüzdanı sureti, terhis belgesi, ikamet ilmühaberi gibi belgelerin yanı sıra bir de “DARP-32 geni taşıdıklarına ilişkin” de bir belge istemeleri gerekecek.
Yalakalık insanların suratına bakılarak anlaşılamayacağı için işlerini tesadüfe bırakmamaları açısından bu yararlı olacaktır.
Milliyet ve Vatan’ın satışı
DOĞAN Grubu, iki önemli gazetesini Ali Karacan-Erdoğan Demirören ortaklığına sattı.
Alana da satana da hayırlı olmasını diliyorum.
“Aydın Doğan’ın aslında medyada küçülme niyeti yok, alıcıları oyalıyor” diyenlerin bu satıştan sonra neler uyduracaklarını merak ettiğimi de belirteyim.
Milliyet ve Vatan gazetelerinin satılması, alanlar açısından kuşkusuz ki bir yeni iş girişimidir, ticari bir durumdur.
Ancak satın alan ortaklardan birinin Ali Karacan olmasına seviniyorum. Tanıdığım Ali Karacan iyi bir yayıncıdır, yayıncılık işini ve gelişmelerini iyi takip eder, editoryal bağımsızlığın önemini bilir. Erdoğan Demirören’in de geçmişte Milliyet’te ortak ve yönetim kurulu üyesi olarak bulunduğunu, onun da gazetecilerin hassasiyetlerine özen gösterdiğini biliyorum.
Milliyet ve Vatan’da çalışan arkadaşlarıma bu yeni dönemde “Kolay gelsin” diyorum.
Gösteri hakkı böyle kullanılamaz!
PROTESTO yürüyüşü ve gösterisi yapmak her demokraside normal karşılanan bir durum!
YSK’nın BDP’li bağımsız adayların bir bölümünün milletvekili seçimine giremeyeceği kararının protesto edilmesi de böyle bir hak.
Ve BDP bu hakkı gerekli gördüğü her durumda kullanıyor, bu işte başarılılar da her gösteride çok sayıda insanı bir araya getirebiliyorlar.
Belli ki parti örgütü bu konuda iyi bir deneyim kazanmış.
Ama unutulmaması gereken temel konu, bu hakkın kullanımının başkalarına zarar vermeyecek şekilde olmasıdır.
Molotofkokteylleri ile otobüsleri yakmak, işyerlerini kullanılamaz hale getirmek, çevreye taş yağdırmak, sopalarla polise saldırmak gösteri yapma hakkının hiçbir yerinde olmayan bir durum.
Ve yine görüyoruz ki bu da giderek bir alışkanlık haline geliyor.
Bu işi durdurma sorumluluğu hiç kuşku yok ki öncelikle o gösteriyi örgütleyenlerindir.
BDP kitleleri sokağa dökmeyi bildiği gibi o kitlelerin şiddete yönelmesini de önlemekle yükümlüdür.
Hem “Demokrasinin önünü açın” diyeceksiniz, demokratik bir hakkı sonuna kadar kullanmak isteyeceksiniz hem de çevreye ve insanlara zarar veren eylemleri önleyemeyeceksiniz. Böyle bir şey olmaz.
“Barış” böyle aranmaz!