Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bir ’şehir efsanesi’ni bitirme zamanı

ESKİ MİT yöneticilerinden Nuri Gündeş’in televizyon programında “ateşe bir kova su dökmek isteyen gençler” sözleri, uzun süredir konuşulan bir “şehir efsanesi”ni yeniden gündeme getirdi.

Bu, Türk Dışişleri mensuplarına karşı bir dizi cinayet işleyen ASALA’nın “bitirilişi” konusu.

Yıllardır Türk kamuoyu şuna inandırılmak istendi: 12 Eylül öncesinin cinayet de dahil değişik suçlara karışmış bazı “milliyetçi” gençleri, devletin yurtdışı örtülü operasyonlarında ASALA’ya karşı kullanıldılar!

Bu iddia, aralarında Alaattin Çakıcı’dan tutun da Abdullah Çatlı’ya kadar bir dizi suçluya Türkiye’de “farklı muamele” yapılmasının ve bazı devlet kurumları tarafından korunmalarının gerekçesi oldu.

“Devlet için kurşun atan da şereflidir, kurşun yiyen de” tezlerine de temel teşkil eden bu “şehir efsanesi”, derin devlet tartışmalarıyla yeniden hortlatılmaya çalışılıyor.

Olayın aslı şudur: ASALA’yı bitiren şey Orly Havaalanı’nın bombalanması eylemidir.

O güne kadar meseleye “Türkler ile Ermeniler arasındaki bir sorun” olarak bakan Fransız gizli servisinin bu olayla gözünün açılmasıdır.

Bunda MİT ve Türk Dışişleri’nin, Fransız gizli servisi üzerinde kurduğu baskının da rolü vardır.

Nitekim bombalamadan Fransız vatandaşlarının da zarar görmesinin üzerine Fransız gizli servisi ASALA’nın para kaynaklarına karşı bir dizi yıldırma eylemi yaptı.

ABD ile işbirliği de yaparak, ASALA’nın parasal kaynaklarını kesti, hareket alanını daralttı.

Bu tablo ASALA içinde de, Orly eylemine emir verenlerle buna karşı olanlar arasında derin bir çatlak yarattı. Bunun getirdiği iç hesaplaşmada kaç ASALA teröristinin, bizzat eski arkadaşlarınca ortadan kaldırıldığını da bilemiyoruz.

Ama bu efsanenin Türkiye’de pazarlanmasının sonuçlarını biliyoruz: Uyuşturucu ticareti de dahil her türlü suça bulaşmış, devletin içinde bir kesim tarafından korunan suç çeteleri oluştu.

Bazıları bunu “derin devlet” diye yutturmaya çalışıyor, yaşadıklarımız bundan ibarettir!

MİT mensuplarının Yargıtay ziyaretleri

HRANT Dink cinayetinin azmettiricisi olduğu gerekçesiyle tutuklu bulunan Yasin Hayal’in kendisine “bir MİT mensubunun Yargıtay’daki dosyası hakkında yardımcı olacağını söylediği” iddiası, MİT tarafından yalanlandı.

Bu haber beni yine eski günlere götürdü.

Siz de hatırlayacaksınız, Eski Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ile o tarihteki MİT Dış Operasyonlar Daire Başkanı Káşif Kozinoğlu’nun Alaatin Çakıcı’nın bir davası ile ilgili olarak sık sık görüştükleri ortaya çıkarılmıştı.

Özkaya ile Kozinoğlu’nun bir kere yemekte, bir kere de ofiste görüştükleri biliniyor.

Yine o tarihlerde yapılan açıklamalarda “MİT mensuplarının Yargıtay’a zaman zaman gelerek görüş alışverişinde bulundukları” da yer alıyordu.

Yasin Hayal’in bu açıklamasının, o tarihlerdeki gazeteleri iyi takip etmekten kaynaklanan bir hayal gücüne bağlı olduğunu ümit ediyo rum.

Ve umarım ki “O isimde biri bizde çalışmıyor” açıklamasıyla da yetinilmez.

Her şeye rağmen, dürüstçe yapılacak bir soruşturma gerekiyor.

MİT’in açıklamasının doğru olduğunu kabul edelim ama o şahsın Yasin Hayal’e “sahte isim” vermiş olma olasılığını da göz ardı etmeyelim.

Vücut kimyaları bozulacak mı?

TEKİRDAĞ’daki F Tipi Cezaevi’nde tutulan Alaattin Çakıcı, Milliyet yazarı ve televizyon yapımcısı Can Dündar’a bir mektup göndermiş.

Çakıcı, Can Dündar’a “Akıllı olmanızı rica ediyorum” diye yazıyor.

Bu kibar versiyonu, ancak “Akıllı ol” uyarısının ne anlama geldiğini biliyoruz.

Çakıcı’nın bu mektubunun Can Dündar’ın “akıl kimyası” üzerinde ne tür bir etki yaratacağını bilemiyorum.

Ama bu mektup, herkesten önce Trakya F Tipi Cezaevi yöneticilerinin “vücut kimyalarını” bozmuş olmalı.

Cezaevi yönetiminin bilgisi olmadan bu mektup dışarıya nasıl çıktı, bunu öğrenmek gerek.

Acaba bu yüzden Çakıcı’ya “disiplin cezası” verilecek mi?

Biliyorsunuz, söz konusu hükümlünün bu cezaevine konmasının nedeni “dışarıyla bağlantısını kesmek” idi.

Gazetedeki haberde, mektubun Çakıcı’nın avukatları aracılığıyla yollanmış olabileceği belirtiliyor.

Yasaları hepimizden iyi bilen avukatların böyle işlere aracılık yapmayacaklarını varsaymalıyız ama “İmralı gevezesinin” avukatlarının bu tür işlerde bilinen maharetleri bu iddiayı da ciddiye almamızı gerektiriyor.