Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu çocukları nasıl bir gelecek bekliyor?

BUGÜN köşemde gördüğünüz fotoğraf 4 Kasım günü Midyat’ta çekilmiş. Dün yazdığım ‘Sokaklardaki başıboş çocuk ordularını unutmayın’ başlıklı yazı üzerine bir okuyucum yolladı.

Okuyucum şöyle bir de not eklemiş: ‘Bu fotoğrafı Şeker Bayramı’nda Midyat’ta çektim. Aynı görüntü Diyarbakır’da da vardı. Diyarbakır’da çocuklar kalabalık gruplar halinde ellerinde oyuncak Kalaşnikoflar ve tabancalarla geziyorlardı. Çok küçük olanlar, sanırım boyları kadar tüfekleri taşıyamadıkları için otomatik tabancaların oyuncak modelleriyle ‘silahlanmışlardı’. İşporta yer tezgáhlarında oyuncak olarak yalnızca Kalaşnikoflar ve tabancalar satılıyordu. Diyarbakır’da dolaşırken böyle en az on tezgáh gördük. Diyarbakır’da elinde silah olmayan bir tek erkek çocuk görmedim dersem abartmış olmam. Bu çocukları, büyüdüklerinde nasıl bir gelecek beklediklerini hayal etmek dahi istemiyorum.’

Okuyucumun sözünü ettiği manzaranın benzerlerini Diyarbakır’a gittiğimde ben de görmüştüm.

Bu kadar çok sayıda çocuğun sokaklarda ordular halinde dolaşmasındaki gariplik dikkatimi çekmişti. Sorduğumda, bunun nedeninin kentin taşıyabileceğinden daha çok göç almış olması olduğu bana anlatıldı.

Doğru dürüst okula gitmeyen, sabahın köründen akşamın geç saatlerine kadar sokaklarda dolaşmaktan başka yapacak şeyleri olmayan binlerce çocuk…

Belli ki devletin ve ailelerin kısıtlı olanakları bu çocukları gün boyu okulda tutmaya, boş vakitlerini kendilerini geliştirebilecek faaliyetlerde değerlendirmelerini sağlamaya yetmiyor.

Benzeri görüntüleri İstanbul’u çepeçevre saran gecekondu mahallelerinde de görebilmek mümkün.

Televizyonlardan ve gazetelerden Paris’teki ‘yangını’ izlerken, kendi eğitilmemiş ve toplum dışına itilmek üzere olan çocuklarımızın varlığını da hatırlayalım.

Sivil toplum kuruluşlarımızın, ülkemizde kötü giden şeyleri değiştirmeye hevesli gönüllülerimizin dikkatini bu çocuklara çekmek istiyorum.

Onları, hayali bile ürkütücü olan bir gelecekten korumak bizim elimizde.

Bilim adamı ‘hafiye’ olursa

VAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi eski dekanlarından Prof. Dr. Nurhan Akyüz, Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın tutuklanmasını sağlamak için tam dokuz yıl boyunca bir dedektif gibi çalıştığını açıklamış.

Haberi, bugün Hürriyet’te okuyacaksınız. Prof. Dr. Akyüz, bu süre içinde Prof. Dr. Aşkın’ın attığı her adımı izlediğini, hakkında günlükler tutup belgeler topladığını açıklıyor.

Bir ‘bilim adamı’nın, dokuz yılını bir polis hafiyesi gibi geçirmesi dikkatimi çekti.

Hürriyet muhabirleri araştırdılar ve geçen dokuz yıl boyunca Prof. Dr. Nurhan Akyüz’ün hiçbir bilimsel makale yazmadığını buldular.

Zaten, Prof. Dr. Akyüz, 33 yıllık ‘bilim adamlığı kariyerinde’ 18’i ortak 24 makaleye imza atmış. Akyüz’ün son imzalı makalesi 1996 tarihini taşıyor. Makaleleri dışında beşi ortak imzalı 11 derlemesi ve biri ortak imzalı dört ders notu bulunan Akyüz, hiç kitap yayınlamamış.

Üniversite hocalarımızın, birbirlerini takip etmek ve üniversite içi iktidar kavgalarıyla vakit harcamak yerine mesailerini bilimsel çalışmalara ayırmalarının gerektiğini gösteren çarpıcı bir örnek bu.

Akyüz, hafiyeliğiyle övünüyor ama asıl övünmesi gereken şey bilimsel çalışmaları olmalıydı.