Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu komployu kim yaptı?

DÖRTYOL’daki olayların ardından ortaya çıkan bazı bilgiler, üzerinde ciddi bir şekilde durulmayı gerektiriyor.

Jandarma istihbarat görevlileri ile görüştükten sonra otomobili gasp edilerek olayda kullanılan bir yerel politikacı var.

Olaylar başladığında ortalığı karıştırdığı iddia edilen bir jandarma görevlisi var.
Oturup bir komplo senaryosu yazmak istesek, elimize yeterli malzeme mevcut anlamına geliyor bu.
Geçmişte, Türkiye’de ve dünyanın başka ülkelerinde böyle komplolara çok tanık olduk, bir yenisinin daha tezgâhlanmamış olması için bir neden yok.
Elbette tersi de söz konusu.
Bu olayı en başından itibaren titizlikle planladıysanız o kişiyi takip edip böyle bir buluşmadan sonra otomobilini gasp ederek hem istediğinizi yapabilirsiniz, hem de dikkatleri başka yere çekebilirsiniz.
Herkes bir “derin devlet komplosu” peşindeyken çubuğunuzu tüttürüp olup bitenleri seyredebilirsiniz.
Çünkü ortam buna da çok müsait. PKK’nın yaptığı açıkça belli olan birçok eylem bile değişik senaryolar ile “derin devletin sırtına” hatta bizzat askerin üzerine yıkılmaya çalışılmadı mı?
Onun için bu olayın çok yönlü soruşturulmasında yarar var.
“Provokasyondur” deyip geçmek yetmez, provokasyonu kimin yaptığını da ortaya çıkarmak gerekir ki bundan sonra benzer senaryoların uygulanmasının önüne geçilebilsin.

Çevre Bakanlığı’ndan ‘atık yağ’ açıklaması

BİTKİSEL atık yağların toplanmasıyla ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığı’nın gerekli hassasiyeti göstermediğini yazmıştım. Çevre ve Orman Bakanlığı bu konuyla ilgili bir açıklama yaptı.
Bakanlık, atık yağların lisanslı toplayıcılar tarafından toplandığını ve belediyelerin bu işle yükümlü kılındığını hatırlatıyor.
“Bakanlığımızdan bitkisel atık yağ toplama lisansı almış olan geri kazanım tesisleri ile sözleşme yapan 65 adet belediye bulunmaktadır” diyor. Demek ki öteki belediyelerde hâlâ yağlar çöpe ya da kanalizasyon sistemine veriliyor.
Bakanlık şu ana kadar 60 belediyeye atık yağları denetleme ile ilgili olarak yetki devrinde bulunmuş. Belediyeler 11 bin 977 işyerinde denetlemelerde bulunmuş.
Deniz kıyısında yer alan ticari işletmelerden kaynaklanan kullanılmış kızartmalık yağ kirliliği ile ilgili olarak, müdürlüklere illerinde bulunan kullanılmış kızartmalık yağ üreten tesislerin denetlenerek atık yağlarını yetkili toplayıcılara verip vermediklerinin belirlenmesi ve yönetmeliğe aykırı uygulama yapan tesisler hakkında 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamında cezai işlem uygulanması talimatı da verilmiş.
Bu çerçevede 6 bin 700 adet otelde denetleme yapılmış.
Ayrıca, 2009 yılı içerisinde Bakanlık denetim birimleri tarafından 816 adet planlı 1.295 tanesi de plansız olmak üzere 2.111 tesiste birleşik denetim yapılmış.
Kullanılmış kızartmalık yağları döken tesisler için belediyelere yapılan yetki devri çerçevesinde yapılan 11.977 denetim sonucunda 2.832 işletmeye uyarı, 1 işletmeye de idari para cezası verilmiş.
Ayrıca, Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği’nde yapılacak değişiklik kapsamında sanayi kuruluşları, siteler gibi toplu yaşam alanlarında da yağ tutucuların kullanılmasının zorunlu hale getirilmesi planlanıyormuş.
Bakanlık kâğıt üzerinde görevini yapmış görünüyor ancak toplanan atık yağların, üretilen atık yağların çok küçük bir bölümü olduğu da yağları toplayan kuruluşların rakamlarından kolayca anlaşılıyor.
Özetle diyeceğim şu ki, açıklama beni tatmin etmedi.
Kaç ton atık yağ üretiliyor ve kaç tonu toplanıp enerjiye dönüştürülebiliyor? Önemli olan budur.

Cin şişeden çıkınca olur böyle şeyler

DİYARBAKIR Belediye Başkanı’nın “Belediyemizin önünde Türk bayrağının yanında bir de Kürt bayrağı dalgalansa ne olur” sözlerine Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, kendi üslubuna pek yakıştıramadığım bir yanıt verdi:
“Organları yer değiştirmiş bir adam yerli yersiz konuştu!”
Belli ki Cemil Çiçek çok sinirlenmiş.
Ben de neden sinirlendiğini anlamakta güçlük çektiğimi söylemeliyim.
Geçtiğimiz yaz “Kürt açılımı” diye yola çıkıp sonra bunu “demokratik açılım”a , en son olarak da “milli birlik ve beraberlik projesi”ne çevirirken günün birinde bunun söylenebileceğini düşünmemiş olmalarını yadırgadım.
Sadece Cemil Çiçek’in bu sözleri bile “açılım” diye yola çıkan bir partinin, bu işin başını sonunu çok iyi düşünmediğini ortaya koymaya yeter.
O günlerdeki konuşmaları yeniden hatırlayalım: Memleketimize sınırsız bir demokrasi gelecek, herkes fikrini açıkça söyleyebilecek, Kürtlerin temel insan haklarından kaynaklanan hakları verilecek ve böylece terör örgütünün gücü azalacak, terör tamamen bitmese bile etkisini kaybedecekti. Elbette bu demokratik ortamda ayrılıkçı fikirleri seslendirenler de çıkacaktı ama artık mesele demokratik zeminde çözümlendiği için ve silahla dayatılmadığı için fikirlerden korkmayacaktık!
En başından beri söylediklerimizin haklı olduğu ortaya çıkıyor: Hükümet ne olduğunu kendisinin de pek bilmediği bir “açılım” başlattı ve şişeden cini çıkarttı. Şimdi nasıl geriye sokacağını bilmiyor.