Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kök hücre çalışmaları neden başlamıyor?

DÜN Hürriyet dışındaki gazetelerde rastlamadığım küçük bir haber dikkatimi çekti.

Kas hastası çocukların yakınları tarafından kurulan “Son Çare Kök Hücre Grubu”, kök hücre çalışmalarının acilen başlatılmasını istiyor.
Değişik kentlerden gelen hasta çocukların yakınları bu amaçla Sağlık Bakanlığı’nın önünde bir gösteri yaptılar.
Daha sonra grup temsilcileri Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü ile görüştü.
Kas hastası çocukların yakınları 1 saat süren görüşmenin ardından yaptıkları açıklamada, görüşmenin “umut verici olmadığını” açıkladılar.
Haberde kök hücre çalışmalarının başlatılması ile ilgili olarak bakanlığın neden ümit vermediğine ilişkin bir ayrıntı yoktu.
Bu nedenle haksızlık yapmak istemem. Ama Sağlık Bakanlığı’ndan bunun nedenleriyle ilgili tutarlı bir açıklama yapılmasını beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
Kök hücre çalışmaları neden başlatılmıyor? Bunun ile ilgili etik kurulun nasıl oluşacağına ilişkin yasal düzenlemenin yapıldığını hatırlıyorum. Çalışmaların başlaması son ümitleri kök hücre olan hasta çocuklar için bir umut ışığıdır, bu neden esirgeniyor?
Bakın Tarım Bakanlığı GDO’lu ürünler ile ilgili kararını hemen aldı.
Kök hücre çalışmalarının başlatılması, GDO’lu ürünlerden daha mı az önemli?
Yoksa kök hücreler için de bir uluslararası lobi mi bulmak gerekiyor?

Zamanlamadaki tuhaflık

ARALARINDA 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın da bulunduğu 19 subay hakkında, irtica ile mücadele için internet siteleri kurulmasıyla ilgili olarak başlatılan soruşturmada “ifade çağrısı” çıkarıldı.
Bununla ilgili imzasız ihbar mektubunun geçtiğimiz yılın kasım ayında gönderildiğini biliyoruz.
O tarihte Genelkurmay Adli Müşavirliği, bu sitelerin kurulması emrinin Başbakanlık’tan verildiğini açıklamış, Başbakanlık da daha sonra yaptığı araştırmayla böyle bir emre rastlanmadığını bildirmişti.
Yani bununla ilgili savcılık soruşturmasının o tarihlerde başlamış olması gerektiğini varsaymak durumundayız.
Ancak soruşturmayla ilgili ifade davetiyelerinin çıkarılmasının tam da Yüksek Askeri Şûra’da söz konusu askerlerin bir bölümünün terfisinin konuşulduğu bir döneme denk gelmesinin manidar olduğunu da belirteyim.
Subayların bu çağrıya uymamalarının hukuki sonucunun ne olacağını, Balyoz Davası’nda çıkarılan “yakalama emirleri” vesilesiyle bu köşede yazmıştım.
Soruşturmada ifade vermeye gelmemek söz konusu kişiler için “yakalama emrinin” çıkarılması sonucunu yaratacak.
Böylece ordusunun neredeyse bütün üst kademesi “yakalama emri ile aranan” bir ülke haline de gelmiş bulunuyoruz.
Savcıların durduk yerde böyle soruşturmalar açmaları ve ifade çağrıları çıkarıp, yakalama, tutuklama kararları istemelerinin nedensiz olmayacağına inanmak isterim.
Ama her iki olayın zamanlamasının tuhaflığına dikkat çekmeden de edemiyorum.
Her iki soruşturma süreci de başlayalı hayli uzun zaman oldu ve hepsinin birden bu döneme denk gelmesi insanın içindeki kuşkucuyu dürtüklüyor.

Gülen gerçekten ne istiyor?

FETHULLAH Gülen, referandum oylamasının önemine işaret ederken “mezardaki ölülerin bile kalkıp ‘Evet’ oyu kullanmasının gerektiğini” söyledi.
Buradan anlıyoruz ki Fethullah Gülen cemaati, referandumda “Evet” sonucu çıkması için bütün gücüyle mücadele edecek.
Olabilir, doğal demokratik bir haktır.
Kamuoyunda etkili olabilecek herkes görüşünü açıklarken, Gülen’in görüşünü açıklamasında da bir tuhaflık yok.
Ancak bu durumdan “evet cephesinin” pek hoşlanacağını da zannetmiyorum.
Çünkü Gülen’in bu açıklaması bir bakıma karşı tarafı da güçlendirecek, kafasında soru işaretleri olanların bir bölümünün de “Hayır” demeye yönelmelerine neden olacak. Buna kuşku yok.
Çünkü Türkiye’de bazı insanlar, siyasi olaylar karşısındaki pozisyonlarını alırken buna da dikkat ederler.
“En karşı olduğum birisi destekliyorsa, ben karşı çıkmalıyım” düşüncesi bizim ülkemizde yabana atılır bir davranış biçimi değildir.
Komplo teorilerine meraklı birisi olsaydım, bunun üzerine “ABD hayır oyu çıkmasını istiyor galiba” diye senaryolar bile üretebilirdim.