Bu sorunu yüzde 10 barajı yarattı!
YÜKSEK Seçim Kurulu’nun bazı bağımsızların milletvekili adayı olamayacaklarına ilişkin kararı kanunlara uysa bile vicdanlara uymuyor.
YSK kararını Anayasa ve yasalara dayandırıyor ancak bu durum sonuçları itibariyle siyasi bir karar vermiş olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bu karar seçilme ve seçme hakkını yok ediyor, siyasetin doğal mecrasında ilerlemesinin önünü tıkıyor.
Ancak, YSK’yı eleştirmeden önce aklımızdan çıkarmamamız gereken durum şudur: Türkiye’de seçimlerde uygulanan yüzde 10 barajı bugünkü sorunu yaratan esas nedendir.
Eğer, geniş bir demokratik temsile izin veren bir seçim sistemine sahip olsaydık, bugün “BDP’nin bağımsız adayları” gibi bir sorunumuz da olmayacaktı.
Aynı kişiler veto edilseler bile BDP onların yerine yenilerini bildirebilecek ve seçimlerin demokratik niteliğine gölge düşmeyecekti.
İki sözünün birinde “ileri demokrasi getiriyoruz” diyen bir iktidarın, seçim barajını düşürmeye yanaşmaması ortaya çıkan tablonun sorumluluğunu da hükümetin üzerine yüklüyor.
Yüzde 10’luk baraj, son genel seçimlerde halkın yüzde 15’inin iradesinin TBMM’ye yansımaması sonucunu doğurmuştu. Şimdi BDP’nin öteki bağımsız adaylarını da geri çekmesi ve seçimleri boykot etmesi söz konusu olursa yeni seçilecek meclisin temsil yeteneği daha da zarar görecek.
Bu sonucun yaratılmasında hükümetin baraj inadı kadar BDP’nin adaylarını belirlerken yasaları ve YSK açıklamalarını hiç dikkate almamış olmasının da rolü var.
Yasaları ve YSK’nın 14 Mart’ta yayımladığı duyuruları dikkatle incelemiş olsalardı, başka bölgelerde yaptıkları gibi yedek adaylar belirleyebilirler ve bugün karşılarına çıkan sorunu aşabilirlerdi.
İçinde bulunduğumuz dönemde YSK kararıyla yaratılan sorundan daha büyüğü de kuşkusuz ki BDP’nin öteki adaylarını da seçimden çekmesi ile gerçekleşecek.
BDP’nin bu yola sapmamasını diliyorum. Var olan olanaklar içinde demokratik siyasi mücadeleden vazgeçmemeleri hepimiz için en hayırlısı olacak.
‘Marjinal grupların işi’!
SAĞLIK çalışanlarının dün başlattıkları eylem için Sağlık Bakanı “marjinal grupların işi” dedi.
Başbakan da zaten üniversite sınavındaki şifre skandalını protesto edenleri böyle görüyor.
Birileri, toplumda kötü gittiğini düşündükleri bir şeyi protesto etse ya da haklarını aramak için demokratik gösteri haklarını kullansa hep aynı şey oluyor: Marjinal gruplar, birileri tarafından kışkırtılmış insanlar, amaçlarının ne olduğu belli tipler vs.
Böyle oluyor, çünkü iktidar partisini yönetenler için demokratik hakların kullanımı ancak hükümet isterse mümkün olabilecek bir durum.
Başbakan kendisini her şeyin ve herkesin üzerinde görüyor. O varsa hiçbir konudan endişe etmeye gerek yok, “Bunların teminatı benim” diyor.
Bir hukuk devletinde kişisel teminatların değil, Anayasa ve yasalarla korunan kişisel hakların önemli olduğu hiç aklına gelmiyor.
Ülkenin tek hâkimi olmak istiyor. Anayasa’yı değiştirip, “Başkan Baba” olmayı, ülkeyi de partisi gibi yönetebilmeyi istiyor.
O nedenle bu seçim, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olacak.
ÖSYM Başkanı meğerse ‘kopyacı’ imiş!
BU iddiayı geçen gün bir okuyucumdan aldığım e-postada okudum. Konuyu araştırıyordum ki TV 8’in bunu çoktan yaptığını ve haberleştirdiğini öğrendim. TV 8’in haberinden aktarıyorum.
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, doktorasını Loughborough Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra 1990 yılında Türkiye’de yayımlanan “Teknik ve Tekstil” adlı dergide dokuz bölüm süren bir yazı dizisi yayınladı.
Makale, Peter Latzke isimli bir Alman bilim adamının yazdığı bir makalenin tam tercümesiydi.
Prof. Dr. Demir, sadece ilk bölümün başında Latzke’den kısaca söz ediyor ancak Latzke’den yaptığı alıntıları kaynak gösterme gereği duymadan makalesine devam ediyor.
Bu durum önce Leeds Üniversitesi’nden Prof. Mike Denton’un dikkatini çekiyor.
Denton’un, Loughborough Üniversitesi yönetimine başvurması üzerine konu Tekstil Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gordon Wray’a iletiliyor.
Önemli bölümü tercüme olan yazı dizisinin bu şekilde yayınlanmasını akademik ahlak açısından kabul edilmez bulan Dr. Wray soruşturma başlatıyor.
Dr. Wray, uzun tartışmalardan sonra, Dr. Demir’in kariyerini tümden bitirecek bir adım atmak yerine akademisyen dostlarının da ricalarını kıramayarak, Teknik ve Tekstil dergisinde bir özür yazısı yayınlatmasına razı oluyor.
Bunun üzerine dizinin 9. bölümün başına bir açıklama konuluyor. Şöyle: “Doç. Dr. Demir bu çalışma için Melland Textiberichte’den yazılı izni şimdi elde etmiş bulunmaktadır. Yazılı izni serinin yayınlanmasından önce elde etmediği için Doç. Dr. Demir hem Latzke’den hem de Melland Textilberichte’den özür diler ve verdikleri izin için de teşekkür eder.”
Akademik dünyada bu yapılanın adına “intihal” deniliyor.
Bilimsel hayatının başında böyle bir akademik suç işleyen kişinin, bugün kopya iddialarına yol açan sınavı yapan kurumu yönetiyor olması da kaderin AKP’ye bir cilvesi olmalı.