Bu teklifi kabul etmek kolay değil
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’da yaptığı konuşmada Almanları Türk vatandaşlığına geçmeye davet etti.
Almanlar nezdinde büyük talep görecek bir davet olmadığına eminim.
Türk olmak kolay değildir çünkü.
Hafızası güçlü okuyucular hatırlayacaklardır, bu köşede daha önce yazmıştım.
Hitler’in zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan Alman üniversite hocalarının, Türk vatandaşlığına geçtikten sonra maaşlarının azaldığı ile ilgili tarihi gerçeği Almanlar içinde de hatırlayanlar vardır çünkü.
Ayrıca o kadar gerilere gitmeye de gerek yok.
Dünyanın her yerinde geçerli olacak bir pasaporta sahip olan bir insan, neden onu bırakıp da Türk pasaportuna sahip olmak istesin? Gümrük kapılarında potansiyel suçlu gibi görünmek için mi? Vizelerle sayfaları dolmuş iki-üç pasaportu üst üste zımbalayıp cebinde büyük bir ağırlık taşımak için mi?
Ya da aklına gelen bir şeyi söyledi ya da yazdı diye hapse girmek için mi?
Yolu şu ya da bu nedenle mahkemeye düştüğünde yıllarca mahkeme kapılarında sürünmek için mi?
Yılda 40 lira zam alabileceği asgari ücretli bir iş bulabilmek için mi?
Emekli olduğunda yaşayabilmek için ikinci bir iş bulmak zorunda kalmak için mi?
Yok, bu teklifin Almanlar nezdinde bir geçerliliği olabileceğine hiç ihtimal vermiyorum.
‘İyi hal indirimini’ anlayamıyorum
“UTANÇ Davası” olarak bilinen, 13 yaşındaki bir kız çocuğuna 26 yetişkin erkeğin tecavüzü ile ilgili davada yerel mahkemeden sonra Yargıtay’ın verdiği karar da kamuoyunda tepki ile karşılandı.
Yargıtay, henüz dava sürecinin bitmediğini, yargılamanın eski kanuna göre yapıldığını açıkladı.
Adalet Bakanı da aynı şeyi söylüyor. Bundan sonra benzer suçlar, yeni yasaya göre yargılanacağı için böyle bir sonuç ile karşılaşmayacağımızı vurguluyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da benzeri bir duygu içindeler. Bu kararın kabul edilemez olduğunu düşünüyorlar.
Kişisel olarak en ağır suçları işleyenlerin bile adil yargılanma haklarının olduğuna inanırım. Bu nedenle bu tür konularda yazarken, bu kuralı zedeleyecek sözler söylemeyi istemem.
Ancak aynı adil yargılama hakkının, mağdur için de geçerli olması gerekiyor, buna da inanırım.
Elbette, suçun işlendiği anda geçerli olan kanunların uygulanması gerektiğini, sonradan çıkan daha ağır kanunların geriye doğru yürütülemeyeceğini de biliyorum.
Ama hiçbir bildiğim, mahkemenin kararını verirken uyguladığı “iyi hal indirimini” anlamama yetmiyor!
Mahkemeye gelirken takım elbise giyip, kravat taktığı ve boynunu bir kenara eğip, sessizce oturduğu için en ağır suçları işleyenler bile “iyi hal indiriminden” yararlanıyorlar.
İyi hal indiriminden yararlanmayan iki sanık var, onlar da küçük kızı pazarlayan kadınlar.
Onlar da erkek olup kravat takabilselerdi büyük olasılıkla iyi hal indiriminden yararlanabilirlerdi.
Yargıçlar elbette ellerindeki kanunlara göre karar vermek durumundalar.
Ama bizim yargılama sistemimizde bile yargıcın vicdani kanaati gibi bir özgürlük alanları var.
“İyi hal” indirimi kararını verirken de bu özgürlüklerini kullanıyorlar.
Yargıçların, görevlerinin vatandaşların temel haklarını korumak olduğu gerçeği ihmal ediliyor gibi geliyor bana.
Mardinli küçük N.Ç.’nin sadece bedenine değil, düzgün bir yaşam kurma hakkına da tecavüz edildi ve mahkeme kararında bunun korunduğuna ilişkin bir iz yok!
Devlet turbo ama istihbarat tek zamanlı!
BAŞTA Başbakan olmak üzere geniş bir kitle Türkiye’nin artık zincirlerini kırdığını, “büyük devlet olduğunu”, uluslararası aktör olduğunu vs. söylüyor.
Stern dergisi bile bunu kapağına taşıdı, Türkiye’yi “Turbo devlet” olarak tanımladı.
Dün de yazdığım gibi insanın gururu okşanıyor!
Ama nasıl oluyorsa oluyor, bu “turbo devlet” KPSS’de kopya çeken çeteyi yakalamayı bir türlü başaramadı.
Aradan bir yıldan fazla zaman geçti, ortada hiçbir şey yok.
Oysa olayın ortaya çıktığı gün ne kadar heyecanlanmıştık. Başbakan, MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü’ne talimat vermiş, “Bunları hemen yakalayın, dosyayı da önce bana getirin” demişti. Savcılık soruşturmayı derinleştirmişti, ama elde hâlâ çeteden bir iz yok!
Oysa ciddi bir organize suç örgütü var belli ki.
Soruları çalıyor, yanıtları buluyor ve bunu Türkiye’nin değişik yerlerindeki belli insanlara servis edebiliyor.
O servisin kimlere yapıldığını, kimlerin kopya çektiğini biliyoruz. Onların üzerinden bir iz sürerek çetenin ortaya çıkmasını bekliyorduk ama “turbo devletin” istihbarat servisi ve emniyet teşkilatı bir türlü çeteye ulaşamıyor!
Tabii kimseye haksızlık yapmak da istemem.
Belki çeteye ulaştılar ve raporlarını da önce Başbakan’a sundular ama Başbakan turbo devletin işleriyle uğraşmaktan fırsat bulup dosyayı okuyamadı ve savcılara iletemedi. Bu da olabilir, bunu da ihmal etmiyorum.
Başbakan elbette bir fırsat bulduğunda bu işe de bakacaktır.
Ama bu geciktikçe ortaya şöyle bir durum çıkıyor: Turbo devletin istihbarat ve emniyet teşkilatı bu işte tek zamanlı motor gibi çalışıyor!