Burası Berlin havası serin
Aslına bakarsanız bu yazıyı yazdığım sokak kafesinde sıcaktan bunalmış durumdayım ama Berlinli hiphop sanatçısı Killa Hakan’ın bir şarkısından dilime takılmış bu tekerleme, hava sıcak da olsa mırıldanıyorum, başlığa da uygun gider diye düşündüm.
Bayram tatili ile Atlas dergisinin bir işini birleştirerek Berlin’e geldim.
Berlin’in doğusu ile batısını birbirinden ayıran duvarın yıkılmasından bu yana bu kente kaç para harcandığını bir hesaplayan olmuş mudur bilmiyorum ama kaç para harcandıysa da buna değmiş olduğunu her seferinde bir kez daha görüyorum.
Duvarın yıkılmasının üzerinden yaklaşık olarak 22 yıl geçti ve o 22 yıl Berlin’in bir açık hava mimari müzesine dönüşmesine yetti de arttı bile.
Restore edilmiş tarihi binalar ile modern mimarinin bu seçkin örneklerinin bir araya gelmesi kente çok özel bir görünüm veriyor ve eski ile yeninin bu muhteşem uyumu, kentin bugün Avrupa’nın en enerjik kenti olduğu gerçeğinin altını bir kez daha çiziyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasındaki ağır bombardımanda yıkılan binalar arasında Osmanlı döneminden kalan Türkiye Büyükelçiliği de vardı. Türkiye de kentin bu yeni dinamizminin bir parçası oldu. Yıkılan binadan kalan arsa üzerine yeni bir büyükelçilik binası yapılıyor ve bu gelişimde binanın artık tamamlanmak üzere olduğunu da gördüm.
Bu bina için proje yarışması açıldığında, yapının Türk mimarlığının bugün ulaştığı noktayı gösterecek yerli bir proje ile yapılması gerektiğini yazmıştım ancak bina Volkmar Nickol, Felipe Schmidt ve Thomas Hillig tarafından tasarlanan proje üzerine inşa edildi.
Binanın tasarımcıları, projenin, Avrupalı olmaya çalışan bir yandan da doğulu geleneklerin varlığını koruduğu Türkiye’deki kültürel zıtlığı yansıttığını düşünüyorlar.
Tam benim seveceğim gibi modern ve fonksiyonel bir mimari. Türkiye’nin Doğu ve Batı’yı birleştiren bir köprü olduğuna vurgu yapan iki kanatlı bir yapı bu!
Yani güzel mi diye soracak olursanız, bana göre güzel ve mimari değeri olan bir bina.
Ancak daha önce işaret ettiğim sorun bence devam ediyor: Bu bina, Türk mimarlığının bugün ulaştığı yeri, dünyanın en önemli mimari merkezlerinden biri olan Berlin’e taşımıyor.
Alman gazetelerinde yayımlanan bazı yorumlarda yapının Federal Başbakanlık Binası’nın bir benzeri olduğu ileri sürülüyor ama ben o kadar büyük bir benzerlik göremedim.
Berlin’e her gelişimde mutlaka gittiğim yerlerden biri de Bergama Müzesi olur. Bu kez de öyle yaptım. Bergama Tapınağı’nın dev sunağı, müze binasının içinde yeniden kurulmuş ve her seferinde aynı şeyi düşünürüm: Acaba bu Bergama Sunağı, Türkiye’de kalsaydı, böyle koruyabilir miydik? Ama yine de her seferinde içimde bir sızı olur; bu tapınak Bergama güneşinin altında kalmalıydı!
Bergama Müzesi’nin girişinde, Avusturyalı sanatçı Yadegar Asisi’nin Bergama Panoraması, bunun için yapılmış özel bir bölümde sergileniyor.
Bu 360 derecelik dev bir panorama ve bin yıllık bir geçmişi yeniden canlandırıyor. Asisi bu panoramayı yapmaya girişmeden önce antik Bergama kalıntılarının bulunduğu bölgede 50 binden fazla dijital fotoğraf çekmiş. Fotoğrafların üzerinde çalışarak bugün bir bölümü Berlin’deki müzede bulunan antik Bergama’yı adeta yeniden canlandırmış etmiş. Gecesi ve gündüzüyle, insanlarıyla antik Bergama’nın içinde kayboluyorsunuz.
Panoramanın sergileneceği özel bölümün yapımı için 160 ton çelik konstrüksiyon kullanılmış. 27 metre yüksekliğinde, tabanı 34 metre çapında bir silindir bu ve sanatçının eseri bu dev mekânı boydan boya kaplıyor. Gerçekten inanılması güç ve içinde kaybolup gideceğiniz bir sanat eseri bu.
Bu panorama bu yıl 30 Eylül’e kadar Berlin’de sergilenecek. Bir yıl açık kalacak eseri yaklaşık 2 milyon kişinin gezeceği tahmin ediliyor. Daha sonra bu panoramanın ne olacağını bilemiyorum, bununla ilgili bir bilgi edinemedim.
Bu panoramayı bugünkü Bergama’ya taşısak ve Bergama’da kalıcı hale getirebilsek ne kadar iyi olurdu. Bergama Sunağı’nı artık Berlin’den Bergama’ya taşımak mümkün değil ama bu panorama bölgeye gelen turistler için ziyaret edilmezse olmaz bir eser olurdu, bilmiyorum Kültür Bakanlığı’nın bu konuda bir girişimi oldu mu?
Berlin’in dinamizmi biraz da kozmopolit yapısından kaynaklanıyor ve 1960’lardan beri bunun önemli bir parçası da Türkler.
Türklerin bence Alman yönetiminin bilinçli çabasıyla gettolaşmaya zorlandıkları Kreuzberg, bugün kentin en eğlenceli, en renkli ve en hızla gelişen bölgelerinden biri.
Hayat 24 saat sürüyor, Berlin’in başka köşeleri derin bir uykuya daldığında bile burası yaşamaya devam ediyor. Yazının başında sözünü ettiğim Killa Hakan da Kreuzberg’in karanlık arka sokaklarından fırlayıp müzik dünyasında parlamış bir isim.
Geçtiğimiz aylarda Türk mutfağı ile ilgili olarak bir yazı yazmıştım. Bir İtalyan arkadaşımın “Türk mutfağı kendi ayağına kurşun sıkıyor” dediğini aktarmıştım.
Arkadaşım, Avrupa’da özellikle de Almanya’da Türk mutfağının sadece kebap ve dönere indirgenmesinin yanlışlığına dikkat çekiyordu.
Bu kez Berlin’de mutfağımız açısından yeni bir adım sayılabilecek bir lokantaya gittim, bir Berlinlinin tavsiyesi üzerine! İkinci kuşaktan iki genç kadın, Arzu Bulut ve Lale Yanık, Papelalle 15’te (eski Doğu Berlin) Osmans Töchter (Osman’ın kızları) isimli bir lokanta açmışlar. Mezeleri Türk ev kadınları yapıyor, bir Alman aşçı da geleneksel Türk mutfağının yemeklerine Alman yorumu katıyor. Tam bir füzyon mutfağı diyemeyeceğim ama ilginç bir deneme.
Türkler artık Berlin’in ekonomisine sadece işgücü olarak katkıda bulunmuyorlar. Yazarlar, ressamlar, heykeltıraşlar Berlin’e kültürel zenginlik katarken girişimciler de Berlin’in değişen çehresinde yeni işler yapıyorlar. Burada Hasır isimli bir lokanta zincirine de sahip olan Aygün kardeşler, Antalya’daki kendilerine ait Titanik markasını Berlin’e de taşımışlar. Bir otel faaliyete geçmiş, ikisi de 150 milyon Euro’ya yaklaşan bir yatırımla hızla inşa ediliyor. Saim Aygün’ün elindeki koca dosyada daha birçok yeni otel projesi de gördüm, Berlin’i dünya turizminin önemli bir parçası yapma politikasında belli ki Türklerin de tuzu olacak. Berlin, Avrupa’nın en önemli kültür–sanat–turizm ve politik merkezi olma hedefine koşar adım gidiyor. Avrupa’daki bu kriz ve Almanya’daki bu para olduğu sürece de bu hedefe ulaşmakta hiç zorlanmayacak gibi.
Pazartesi soruları
BAYRAMINIZI kutlarım. Ama bayram oldu diye sorularımıza da ara verecek değiliz, kısaca hatırlatalım:
1– KPSS sorularını çalan çete neden hâlâ yakalanamadı?
2– Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiası neden hâlâ aydınlatılamadı?
3– Suudi Arabistan Kralı’nın devlet büyüklerinin eşlerine verdiği hediyeler neden zamanında beyan edilip ilgili kurumlara teslim edilmedi?