HÜRRİYET

Bugün verilen hediyeler yarın mal beyanına girer!

BEYLİKDÜZÜ Belediye Başkanı’nın oğullarının sünnet düğünlerinde davetlilerce verilen armağanların ve takılan takıların torbalara sığmadığını Hürriyet, pazar günü manşetinden yayımladı.

Bu tür törenlerin bir tür takı takma yarışına dönüşmesi bizde çok sık rastlanan bir durum.

Ve kamu personelinin derecesi yükseldikçe takı takma yarışının bir tür çılgınlığa dönüştüğü de bir gerçek.

Elbette her takı takanı “rüşvet veriyor” diye suçlamaya neden olmadığı gibi, bu tür armağanları kabul eden her kamu görevlisinin “rüşvet aldığını” iddia etmek de doğru değil.

Ancak, bu tür takılar bazen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi “mal varlığını açıklamakta gerekçe olarak kullanılıyor”, bu da bilinen bir başka gerçek.

Temel sorun, bu konunun, ülkemizde, ABD ya da İngiltere’deki gibi açık şekilde yasalarca ele alınmamış olmasından kaynaklanıyor.

“Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu” sadece yabancılardan alınan hediyelerle ilgili bir tanımlama yapmış. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından kabul edilebilecek hediyelerle ilgili bir hüküm yok.

“Devlet Memurları Kanunu” ise 29. maddesinde görevle ilgili kişilerden hediye kabulünü yasaklıyor. Ancak, armağan sınırı, memura kendisi istemeden hediye verilmesi durumu, kimlerden hediye alınabileceği, alınan hediyelerin nasıl beyan edileceği gibi “önemli detaylar” ihmal edilmiş.

Oysa ABD’de ve İngiltere’deki yasalar çok daha açık. Hediyenin bir limiti var ve limiti aşan hediyelere nasıl işlem yapılacağı açıkça belirtilmiş.

Daha önce de bu konuyla ilgili çok yazı yazdım ama nedense TBMM’de hiçbir milletvekili bu boşluğu dolduracak bir yasa değişikliği için bir girişimde bulunmadı.

Bu kez böyle bir girişim başlatmayı düşünen bir milletvekili çıkar mı dersiniz?

Bir aydın, Esad yönetimini destekler mi?

YAZAR ve akademisyenlerden oluşan 50 kişilik bir grup, Lübnan ve Filistin’e destek için Şam’a gidiyor. Doğan Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre grup, Şam’dan Beyrut’a geçmeyi de planlıyormuş.

Herkes Beyrut’tan kaçmaya çalışırken, “dayanışma için” Beyrut’a gitmek elbette takdir edilecek bir davranış.

Ama bu gerçekleşmezse “dayanışmanın” Şam’da gösterilmesi gibi bir durum olacak ki bunu yadırgamamak mümkün değil.

Suriye’nin “bağımsız Lübnan”ın içişlerine karışması, Başbakanı’nı, muhalif gazetecileri, önde gelen siyasetçilerini Suriye Gizli Servisi’nin düzenlediği suikastlarla öldürmesi bilinmeyen bir durum değil.

Bu açıdan bakınca Suriye ile İsrail arasında ben pek bir fark da göremiyorum.

Ayrıca önde gelen Türk aydınlarının Şam’da hüküm süren Esad diktatörlüğüne destek anlamına gelebilecek böyle bir gösterinin içinde yer almalarını da doğru bulmuyorum.

Bu gezinin Suriye’nin devlet tarafından kontrol ve sansür edilen medyasında nasıl sunulacağını bilmek için o günü görmek de gerekmiyor.

Hiç kuşku yok ki Esad yönetimine destek izlenimi yaratacak bir tablo, en başta Suriye’nin medeni bir demokrasiye kavuşmasını isteyen, devletin baskısıyla sindirilmiş muhalif aydınlarını yaralayacaktır.

Şam’a gidecek Türk aydınlarının bunu akıllarında tutmalarında yarar var.

Enternasyonalizm lafta kaldı!

İSRAİL’i protesto etmek için pazar günü Kadıköy’de Emeğin Partisi (EMEP) tarafından düzenlenen mitinge “destek için” katılan bir İngiliz, mitinge katılanlar tarafından “Yahudi sanıldığı için” saldırıya uğradı. Mitinge katılan bazı kişiler, Michael Dickinson’un boynuna astığı ve İsrail ile Birleşmiş Milletler’i protesto eden koca pankartı görmemişler, kafasındaki takkeyi “Yahudi kippası” zannederek saldırmışlar.

Haberi okuduktan sonra EMEP’in internet sitesine baktım. Tahminim doğru çıktı. EMEP Marksist bir parti. İnternet sitesinde “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin” sloganı yanıp sönüyor.

Demek ki, enternasyonalizm, “Yahudi kippası” ile karşılaşınca internet sitesindeki bir slogandan ibaret kalıyor.

İsrail karşıtlığının, Yahudi düşmanlığı ile kendisini gösteren bir ırkçılığa dönüştüğünün örneği bu durum.

İsrail karşıtlığı ile Yahudi düşmanlığını birbirine karıştırmak belli ki sadece aşırı İslamcı ve aşırı milliyetçi çevrelere özgü bir durum değil.

Bu açıdan siyasi yelpazemizin en sağı ile en solu arasında bir fark ne yazık ki görülmüyor.