Biz kaç kişiyiz siz kaç kişisiniz?
DEMOKRASİYİ, çoğunluğun istediği her şeyi yapabileceği zannedenlerden en çok duyacağınız eleştiri şudur: Senin gibi düşünen kaç kişi var ki?
AKP iktidara geldiğinden beri de ne zaman hükümeti eleştiren bir şeyler yazsam benzer bir tepki alıyorum: Siz kaç kişisiniz?
Bu soruyu aslında ben de her zaman merak etmişimdir.
Bazı seçimlerde de hiçbir işe yaramayacağını bildiğim halde sırf “sayımız belli olsun diye” oy kullandığım da olmuştur.
Geçenlerde Kanaltürk Haber Müdürü Kerimcan Kamal, kendisine gelen bir okuyucu mektubundaki küfürleri ayıkladıktan sonra geriye kalan tek cümleyi okuyucularına sordu: Biz kaç kişiyiz?
Dün Kanaltürk’ün internet sitesine baktım, yazıyı okuyanların sayısı on milyonun üzerinde.
Kanalın yöneticileriyle konuştum: Sayının bu kadar büyümesini “Atatürkçülerin” e-posta zincirleriyle sağladıklarını düşünüyorlar. Kanalda bu yönde yapılan haberlerin de bu işte etkisi olmalı.
Büyük olasılıkla benzeri bir kampanyayı “karşı taraf” yapsa, orada da benzeri bir sayı ile karşılaşacağız.
Bu bize bir tek şeyi gösterecek: Türkiye, giderek derin bir toplumsal fay hattıyla ikiye bölünüyor.
Demokrasinin gereklerini iyice özümsemezsek ve sahip olduğumuz sayı çokluklarına bakarak istediğimiz her şeyi yapabileceğimizi zannetmeye devam edersek bu fay hattı daha da derinleşecek.
Sinirlendikleri her görüşe küfürlü mektuplar yazarak, “sayılarının çokluğuna” dikkat çekenlerin de bu tablodan kendilerine çıkarmaları gereken bir ders var: Seçimlerde geçici başarılar elde edebilir, hükümetin sahibi olabilir, devletin kadrolarını istediğiniz gibi doldurma fırsatını belki bulabilirsiniz ama Türkiye’yi bir İran’a, Pakistan’a, Suudi Arabistan’a benzetme şansınız hiçbir zaman olmayacak.
Takı takma yoluyla servet transferi
HÜRRİYET Cumartesi’de Yorgo Kirbaki’nin, Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani’nin, ilk evliliğinden olan oğlunu evlendirdiği haberini okudum.
Tören, Bakoyani’nin bir terör örgütü tarafından öldürülen ilk eşinin memleketi olan küçük bir köydeki, mütevazı bir kilisede yapılmış.
Yorgo, sadece çok yakınların çağrıldığı, abartıdan uzak, sade bir tören yapıldığını anlatıyor.
Bu haberi okurken aklıma Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çocukları için düzenlenen törenler geldi.
Davetlilerin takı takma yarışına girdiği, akla gelen herkesin davet edildiği törenler ile Bakoyani’nin oğlunun sade evlilik törenini kıyasladım ister istemez.
Dün de Hürriyet’in manşetinde Beylikdüzü’nün AKP’li belediye başkanının çocuklarının sünnet düğünleri ile ilgili bir haber vardı.
Sünnette büyük bir izdiham yaşanmış. Davetlilerin getirdiği takılarla dolan irice bir sandık görevlilerce sık sık büyük poşetlere boşaltılmış.
Elbette herkes çocuklarının mutlu günlerini sevdikleri insanlarla birlikte kutlamak ister.
Ama bizim siyaset dünyamızda bu iş öyle bir hal alıyor ki davetliler salonlara sığmıyor, iş düğün sahibine yaranmaya yönelik bir “takı takma yarışına” dönüşüyor.
Devlet Bakanı Ali Babacan’ın çocuğunun sünnet düğününe IMF Temsilcisi dahil 1000 kişiyi çağırması ve yatağın başucuna yerleştirilen hediye sandığı da henüz hafızalardan silinmedi.
Bu tür törenlerdeki armağanların, mal varlıklarının açıklanması sırasında çok işe yarayacağını, geçmişte bizzat Başbakan Erdoğan’ın ağzından öğrenmiştik.
Konunun bir de “kamu görevlilerinin hediye kabul etmelerine ilişkin yasalar ve yönetmeliklerle” de ilgisi var.
Beylikdüzü Belediye Başkanı düğünde ne kadar takı takıldığını bugünden açıklarsa, gelecekteki tartışmaları önlemek açısından çok doğru bir iş yapmış olur.
Biz de kamu görevlilerinin hediye kabullerinin sınırları ile ilgili yasanın ne kadar uygulandığını öğrenmiş oluruz.
’Şike’ soruşturması Federasyon’dan bağımsız olmalı
HÜRRİYET’in ortaya çıkardığı şike ihbarı ve Vatan’da bir süredir yayımlanan değişik “şike” iddiaları sonunda Futbol Federasyonu’nu harekete geçirdi ve iddiaları araştırmak için bir “komisyon” kuruldu.
Federasyon As Başkanı Mehmet Kemal Ünsal da soruşturma tamamlanana kadar mazeret iznine ayrıldığını açıkladı.
Futbol dünyasında işlerin nasıl yürüdüğünü bilenleri pek de tatmin etmeyecek gelişmeler bunlar.
Futbol Federasyonu’nda Başkan Haluk Ulusoy’dan izinsiz nefes bile alınamayacağını bilenler, konunun “komisyona havale” edilerek geçiştirilmeye çalışıldığını düşünüyorlar.
Bu görüşe katılmamak mümkün değil.
Bu konuda gerçek bir soruşturma yapılabilmesinin ilk ve en önemli koşulu soruşturmayı yönetecek komisyonun Federasyon’dan bağımsızlığının sağlanmasıdır.
Bu açıdan Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmayı, Federasyon’un soruşturmasından daha çok ciddiye aldığımı söylemeliyim.