Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Çivisi çıkmış bir ülke

DÜN bu yazıyı yazdığım saate kadar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yüksek Askeri Şûra toplantısına katılmamıştı. Eğer akşam saatlerinde fikrini değiştirip toplantıya katılmadıysa böylece bir Yüksek Askeri Şûra herhangi bir karar alamamış olacak.

Öyle görünüyor ki Cumhurbaşkanı ve Başbakan askerleri ikna etmeyi başaramadılar ve askerler de iki sivil yöneticiyi ikna edemediler.
Neresinden bakarsanız bakın bu ülkenin iyi yönetilemediğinin bir fotoğrafıdır bu tablo.
Kuşkusuz ki bir ülkenin ordusunu kimin yöneteceğine karar vermek hükümetlerin işidir.
Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a bağlı ve yürütme ordunun kendi teamüllerini ve iç disiplinini bozmadan böyle atamalar yapma hakkına sahiptir.
Ama bunun yolu inatlaşma ve bir ülkenin ordusunu yöneticisiz bırakmak değildir.
Bu inatlaşmadan YAŞ’ın asker üyeleri de, sivil üyeleri kadar sorumludur. Hükümetin hassasiyetleri ile ordunun iç disiplinini gözeterek bir çözüm bulmaları gerekirdi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu süreci iyi yönetememiş olmanın sıkıntısını yaşıyor şimdi.
Bu tablo, aynı zamanda Balyoz Davası ile ilgili yakalama kararlarının ve “internet andıcı” ile ilgili ifade verme çağrılarının zamanlamasının siyasi olduğunu da düşündürtüyor.
Yakalama kararları ile ilgili itirazların bir türlü karara bağlanamamış olmalarının bir izaha ihtiyacı var .
Neresinden bakarsanız bakın çivisi çıkmış bir ülkede yaşıyoruz artık.

Faili meçhul cinayetleri aydınlatmak zorundayız

EMEKLİ Koramiral Atilla Kıyat, 1993 ile 1997 yılları arasında işlenen ve failleri meçhul kalan cinayetlerin devlet politikası olarak verilen emirler ile işlendiğini söyledi.
“Bugün Ergenekon’da faili meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Bu arkadaşlar o zaman üsteğmendi, yüzbaşıydı. Birileri emir verdi. Dönemin başbakanları, cumhurbaşkanları, genelkurmay başkanları, OHAL valileri, yatağınızda nasıl rahat uyursunuz” dedi.
Kıyat’ın söylediği şeyler, faili meçhul cinayetlerin işlendiği dönemdeki Türkiye’yi bilenler için sürpriz değil.
Kıyat’ın sözlerinin önemi, ilk kez bu kadar üst düzeyde görevlerde bulunmuş bir emekli subay tarafından söylenmiş olmasından kaynaklanıyor.
Eğer Susurluk’taki kaza ile ortaya çıkan çeteleşme faaliyetleri savsaklanmayıp, yeterince soruşturulmuş olsaydı, bugün gündemimizi işgal eden konuların bir bölümü ta o vakitlerde çözümlenmiş olacaktı.
Konunun şimdi TBMM’de kurulacak bir komisyon tarafından araştırılmasında yarar var.
Elbette konuyla ilgili açılan davaların da bu yönde derinleştirilmesi gerekiyor.
Cinayetlerin devlet politikası olarak verilen emirlerle işlenmiş olması, elbette katilleri kurtarmaz.
Yasalara aykırı emirleri yerine getirmek de suçtur ve cezası çekilmelidir.
Ama bu durum emirleri verenlerin takip edilmemeleri anlamına da gelmemelidir.
Bu iş iyice aydınlatılmalıdır ki bir daha bu topraklarda benzeri şeyler yaşanmasın.

Atletizmde madalyalara sevinelim ama

AVRUPA Atletizm Şampi-yonası’nda alınan üç altın, bir gümüş madalyaya hem seviniyorum hem de üzülüyorum.
Seviniyorum, çünkü iki altın madalyayı kazanan atlet her ne kadar Türkiye doğumlu olmasa da Türkiye’deki antrenörler tarafından çalıştırıldılar. Nevin Yanıt, Türkiye’den kısa mesafe koşucusunun da çıkabileceğini gösterdi ve bu ülkenin spor altyapısından yetişti.
Üzülüyorum, çünkü bu başarıların devamlılığının olacağına ilişkin bir işaret yok.
Belli oldu ki Türkiye’de üst düzey sporcuları çalıştırıp, uluslararası yarışmalarda dereceye koşturabilecek antrenörler var. Böyle bir atleti yetiştirecek olanaklara da sahibiz.
Ama nüfusunun yarısından fazlası genç olan bir ülkede atletizm, bir avuç heveslinin ömrünü tükettiği bir düzen içinde yapılıyor.
Okullardaki beden eğitimi dersleri, laf olsun torba dolsun diye yapılıyor ve yetenekli çocukları geleceğin atletleri haline getirebilecek bir düzene sahip değiliz.
Üç atletin bu başarılarına sevinen spor yöneticilerimiz bu düzenin nasıl kurulup, yaşatılabileceğini düşündüler mi? Düşündülerse bile pek belli etmiyorlar gibi geliyor bana.

Sağlık Bakanlığı’ndan ‘kök hücre’ açıklaması

KAS hastası çocukların son umudu olan “kök hücre çalışmalarının başlatılmadığı” ile ilgili dün yazdığım yazıya Sağlık Bakanlığı’ndan bir açıklama aldım.
Bakanlık, kök hücre tedavisinin gündemlerinde olduğunu ve bu amaçla 22 Nisan 2010 tarihinde bir değerlendirme toplantısı yapıldığını bildiriyor.
Toplantıda kas hastalarının kök hücre tedavisi ile iyileştirilmesi düşüncesi de değerlendirilmiş ve bu yöntemin insanlar üzerinde denenmesi için yeterli bilimsel veri olmadığına karar verilmiş.
Bakanlık bu konuyla ilgili idari bir karar almadığını, konunun bilimsel açıdan değerlendirildiğini de belirtiyor.
Bakanlık, konuyla ilgili her türlü bilimsel çalışmanın destekleneceğini de açıklıyor.