‘Dayakla eğitim’ bir Türkiye gerçeğidir
İZMİR ’deki Rüştü Ünsal Polis Koleji’nde bir eğitmen polisin, öğrencileri nasıl dövdüğünü gösteren fotoğrafları gazetelerde görmüş olmalısınız.
Doğrusunu isterseniz hiç yadırgamadığım bir görüntü oldu.
Bizde poliste de, askerde de “dayak” eğitimin bir parçası olarak görülüyor, bunu biliyoruz.
Hiç kuşkusuz ki şimdi her iki kesimden de açıklamalar gelebilir: “Hayır, dayak eğitimin bir parçası değildir!”
Elbette bu açıklamaları bu köşeye koyarım ama kim inanır, orasını bilemem.
Zaten “dayak” sadece poliste ve askerde değil, bizim ülkemizde okulda da, evde de eğitimin bir parçasıdır. Kim aksini söylüyorsa bilin ki ya başka bir âlemde yaşıyordur, ya da öyle söylemesi gerekiyordur!
Yetkililerin açıklamasına göre dayağı atan söz konusu polis eğitmeni, bu yaptığı nedeniyle cezalandırılmış!
Şırnak’a sürülmüş!
Gördüğünüz gibi “Türkiye’nin her yeri bizim için bir” ama bazı yerler “ceza tahtasına” benziyor, işini doğru yapamayan kamu görevlilerinin önünde tek ayak üzerinde dikilmek zorunda kaldıkları bir ceza tahtası!
Demek ki büyüklerimiz bize o kadar da doğruyu söylemiyorlar, “Türkiye’nin her köşesi bizim için bir” derken!
Öte yandan şunu da merak ediyorum: Böyle bir ceza ile karşılaşan kamu görevlileri, ceza diye gönderildikleri yerlerde eski alışkanlıklarından vazgeçebiliyorlar mı?
Yoksa orada da aynı davranışları sürdürüyorlar mı? Bunu yapıp yapmadıklarını bilemiyoruz, kim bilir belki de vatanımızın bazı köşeleri bize çok uzak olduğundandır!
Öte yandan kanunlarımızda yazılı bir suç da var: “Efrada kötü muamele” diye!
Kanuna baktım, bu suçun cezası “Görev yeri değiştirilir” diye tarif edilmiyor.
Bu suçu işleyen görevlileri savcılığa teslim etmek yerine, sürgüne göndermeye karar veren amirleri kendilerini acaba ne sanıyorlar? Yargıç mı, kanun koyucu mu?
İyi niyetli bir girişim ama yetmez
ISPARTA’da Emniyet Müdürlüğü, “özgür üniversite” açılımını başlatmış. Üniversite öğrencileri ile bir araya gelen Emniyet Müdürü “Özgürlüğünüzün teminatı biziz” demiş ve öğrencilere rektörlükten bir “özgürlük alanı” talep etmelerini önermiş. Üniversitede bir tür “Hyde Park” kurulacak ve burada, herkes fikrini özgürce savunabilecekmiş!
Belli ki Emniyet Müdürü bakmış ki YÖK’ten bir hayır gelmeyecek, kendisi bir çözüm arıyor.
Emniyet Müdürü’nü bu hassasiyeti nedeniyle kutlarım, başarılı olmasını da dilerim.
Ancak önemli bir sorunumuz var ki üniversitede özgürlük dediğimiz zaman, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin belli bir bölgede hapsedilmiş özgürlüklerinden söz etmiyoruz.
Üniversitede özgürlük demek, dershanede de, araştırma laboratuvarında da, okulun başka herhangi bir yerinde de özgürlük demek.
Her türlü fikrin tartışılabileceği, her türlü bilimsel çalışmanın yapılabileceği, evrensel bilgiye herkesin herhangi bir kısıtlamaya uğramadan ulaşabileceği bir yer demek. O okullara “üniversite” denmesinin nedeni bu zaten.
Ve bu Hyde Park usulü çözümlerle halledilebilecek bir sorun değil.
Emniyet Müdürü’nün iyi niyetini elbette takdir ediyorum ama bu iş böyle olmuyor ne yazık ki!
Kişisel önerim şudur: Emniyet Müdürü, kendini emrindeki polis amirlerini ve memurlarını bu yönde eğitmeye yoğunlaştırmalı. Öğrenci gösterilerinde daha hoşgörülü davranma bilincini geliştirmek, toplumsal olaylara müdahale edilirken aşırı şiddetten kaçınmayı öğretmek gibi!
Bir de ‘örnek’ rektör davranışı!
ISPARTA Emniyet Müdürü’nün iyi niyetli girişiminin Hürriyet’te haber olduğu gün, yine Hürriyet’te bir başka haber yayımlandı.
Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle üç öğrenci, çeşitli gazete ve dergilerden topladıkları fotoğraflar ile okul kantininde bir sergi açmışlar.
Sergi sadece 45 dakika açık kalabilmiş. Öğrenciler, bu sergi ile kadına karşı şiddete dikkat çekmeye çalışmışlar.
Üniversitenin rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, öğrencileri bu “eylemleri” nedeniyle disiplin kuruluna vermiş ve bir yarıyıl okuldan uzaklaştırma cezası almalarını sağlamış.
Öğrenciler hakkında verilen ceza İdare Mahkemesi kararıyla durdurulmuş bulunuyor.
Prof. Dr. Akan’ın 45 dakikalık bir sergiye “Benden izin alınmadı” diye tahammül edememesi ile gösteri yapan öğrencileri okuldan atmakla tehdit eden Manisa Üniversitesi Rektörü’nün geçtiğimiz ay çok eleştirilen tavrı arasında bir fark yok.
Ama bu mahkemeden döndüğü için nispeten “zararsız” atlatılmış bir durum sayılabilir. Manisa’daki çocukların başına neler gelecek, henüz bilemiyoruz!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, rektör atamalarında çok titizlendiğini, hatta google’dan araştırma bile yaptığını söylemişti, hatırlayacaksınız.
Bu iki örnek de gösteriyor ki araştırma yetersiz kalmış. Kim bilir, belki de bu tayinler “İşte aradığımız adam bu” denilerek yapılmıştır!