Devlet Bahçeli’yi anlamak çok zor
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP Lideri Deniz Baykal’ın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a randevu vermesini eleştirdi.
“Yıkım projesinde görev alacak taşeronlar netleşmeye başladı. Ana muhalefet partisi liderinin yollarını gözlediği mektup nihayet muhatabına ulaştı. Reddedeceği yerde randevu vermesi, sürece dahil olmak arayışının işareti oldu” dedi.
Bahçeli’nin siyaset yapma biçimini anlayabilmek zor.
Parlamentoda görev yapan, biri iktidar, diğeri ana muhalefet partisinin iki liderinin bir sorunu görüşmek için buluşmaları neden yanlış bir iş olsun?
Hükümet, Güneydoğu’daki terörü bitirme düşüncesiyle bir süreç başlattı.
Ne yapmak istediğini tam olarak bilen kimse yok henüz.
Deniz Baykal, bu randevuyu vererek her şeyden önce hükümetin ne düşündüğünü öğrenme fırsatını elde etmiş bulunuyor.
Bu da bundan sonra izleyeceği siyaseti, edindiği bilgi temelinde şekillendirebilmesine olanak verecek ki bunu neden elinin tersiyle itsin?
Öte yandan bu görüşme neden “sürece dahil olma arayışının işareti” olsun? CHP’nin “kırmızı çizgilerinin” neler olduğu biliniyor ve hükümetin yapmaya çalıştığı şeyi, bu çizgiler içine çekebilmek CHP için başarı olur, AKP’nin kuyruğuna takılmak değil.
Kaldı ki oylarımızla seçilmiş iki lider, memleketin en önemli konusunda fikir alışverişi yapacaklarsa bu onların birbirlerine yaptıkları bir lütuf da sayılmamalı. Bu her şeyden önce onların görevidir. Kendilerine oy verenlere karşı sorumluluklarının bir gereğidir.
MHP liderine tavsiyem, muhalefet anlayışını gözden geçirmesidir.
Keşke o da Başbakan ile konuşup, fikrini öğrense, kendi görüşünü açıklayıp, onu o görüş için ikna etmeyi deneseydi.
Görünmez mürekkeple tarih yazmak
ERMENİSTAN ile protokolün imzalanması gazetelerimizde “tarihi bir olay” olarak nitelendi.
Muhalefet değil ama iktidara mensup siyasetçiler de bu protokolü aynı şekilde yorumladılar.
Protokolün bence en önemli iki yönü var:
Birincisi Türkiye ile Ermenistan sınırının açılması, diğeri ise Ermenistan’ın Türkiye ile olan sınırını altına imza attığı bir protokol ile tanıması.
Soykırım iddialarını araştırmak için ortak bir komisyonun kurulması tali niteliktedir diye düşünüyorum, sonucunu almak için uzun bir vade gerekiyor çünkü.
İktidar partisi sözcülerinin söylediklerine bakılırsa, Dağlık Karabağ sorunu çözülüp, Ermenistan işgal ettiği Azeri topraklarından çıkmadığı sürece sınırın açılması mümkün değil.
Başbakan da zaten Azeri parlamentosunda bu konuda bizzat söz vermişti.
AKP’li Murat Mercan da bu koşullar yerine getirilmeden TBMM’nin protokolü onaylamayacağını söylüyor.
Ufukta yakın gelecekte bu sorunun çözülebileceğine ilişkin bir işaret de bulunmuyor.
Eğer iktidar partisi sözcüleri hepimizi kandırmıyorlarsa protokolün en hayati hükümlerinden biri uygulanmayacak hatta protokol TBMM’de onaylanmayacağı için zaten “yok hükmünde” olacak demektir.
Bunun nasıl bir “tarihi adım”a karşılık geldiğini anlayabilmiş değilim.
Ortada “yazıldığı iddia edilen bir tarih” var ama demeçler bu tarihin görünmez bir mürekkeple yazılacağını ortaya koyuyor.
Bu nasıl öneri, anlayamadım
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı ikili görüşmede bir televizyon kamerası da bulunmasını ve görüşmenin kayda alınmasını istedi.
Gerekçesi de Başbakan’ın eski Genelkurmay Başkanı ile Dolmabahçe’de yaptığı görüşmeden kaynaklanan spekülasyonlar!
Başbakan Erdoğan “Keşke böyle bir öneri getirmeseydi” dedi dün. Başbakan ile benzer düşünmemiz pek sık olan bir durum değil. Bu kez katıldığım bir görüş bu.
O iki kişi arasındaki özel bir görüşmeydi ve taraflar içeriğini açıklamamak konusunda anlaşmışlardı.
Bu da iki kişi arasında bir görüşme ama kişisel bir görüşme değil.
Her ikisi de parti lideri sıfatlarıyla, önemli bir memleket meselesi için konuşacaklar.
Doğası gereği zaten gizli kalmayacak, kalamayacak bir görüşme.
Görüşmeden çıktıklarında açıklama yapacaklar, daha sonra günlerce bu konu üzerine demeç verip, konuşma yapacaklar.
Görüşmede konuşulanlar ile ilgili olarak birisi gerçek olmayan bir şey açıklasa, öteki zaten hemen yanıtını yetiştirecek.
Yani Baykal’ın teklifinin kolay anlaşılabilir bir tarafı yok.
Bir tür “şeytan azapta gerekir politikası” diye düşünüyorum.
Ve doğrusunu isterseniz böyle önemli bir meselenin, en üst düzeyde, medeni bir şekilde ele alınacağı, uzlaşmanın siyaset içinde arandığı bir ülkede yaşamak isterdim!