Devlet olanaklarıyla siyasetçi transferi
MHP’den istifa ederek AKP’ye geçen Beypazarı Belediye Başkanı’nın “kazanımlarını” gazetelerdeki fotoğraflardan görmüşsünüzdür: Cenaze araçları ve bir iş makinesi!
Araçlar Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Beypazarı Belediyesi’ne verilmiş.
Melih Gökçek, bu durumu “AKP’li belediyeler arasındaki dayanışma” olarak açıklıyor.
Ankara halkına hizmet etmesi için, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesinden satın alınan araçların, bir başka beldeye gönderilmesine Ankaralı seçmenler ne diyecekler acaba?
Büyük bir olasılıkla bir sonuç doğurmayacak bu elbette. Seçmenlerin kendi bölgelerine ayrılan bütçeleri denetlemek, onların doğru ve yerinde harcandığından emin olmak gibi bir kaygıları yok çünkü.
Oylarını verirken aldıkları hizmete değil, adayın bağlı olduğu partiye bakma alışkanlığı bunu yaratıyor.
Öte yandan Beypazarı Belediye Başkanı’nın açıklaması “daha büyük vaatlerin de olduğunu” ortaya koyuyor.
Vaatler gerçekleştikçe bunları da Başkan’ın düzenleyeceği basın toplantılarından öğreneceğiz.
İlginç bir siyaset yapma biçimi.
Seçimi kaybettiğin bölgelerde, belediye başkanlarını elleri kolları bağlı hale getir ve sonra devletin olanaklarını kullanarak onları partine transfer et!
Yerel seçimlerde AKP’nin yaptığı “eli kolu bağlı belediye başkanı seçmeyin” propagandası böylece işe yarayacak demek ki!
Bu arada seçmenin tercihlerine kimse aldırmayacakmış, bütün vatandaşlarına eşit hizmet götürmekle yükümlü devletin olanakları iktidar partisine oy vermeyenleri cezalandırmak, oy verenleri ödüllendirilmek için kullanılacakmış, kimin umurunda.
Kış Oyunları’nın ardından Erzurum
ERZURUM ’da düzenlenen kış oyunları sona erdi. Şimdi geriye kalıyor, 600 milyon lira harcanarak yapılan ve görenlerin muazzam olarak niteledikleri tesisleri ayakta ve hayatın içinde tutabilmek!
Bu iş için büyük yatırımlar yapılmaya başlandığında beklenen de bu tesislerin Erzurum ve civarı için bir turistik çekim yaratmasıydı.
Ama kişisel düşüncem şu ki bu, demeç verirken söylendiği kadar kolay bir iş değil.
Bir kere bölgedeki kaliteli otel ve yatak sayısı, kitlesel bir turizm için yeterli değil.
Oyunların Erzurum’da yapılacağı belli olduğunda, bu tesislerin de yapılacağı belliydi ve o günlerde geleceği düşünerek otellerin yapımı için de bir dizi önlem alınmalıydı.
Vergi kolaylıkları, bedava ya da ucuza arsa tahsisi, ucuz kredi olanaklarıyla bölgedeki kaliteli yatak sayısını arttırmak gerekiyordu, bu yapılmadı.
Erzurum Havaalanı’nın yenilenip, artacak turist trafiğini kaldıracak hale getirilmesi işi de bunlarla birlikte ele alınmalıydı.
Ama bizde uzun vadeli planlama diye bir şey olmadığı için oyunlar bitip, tesisler elde kalınca şimdi “turist duasına” çıkmak gerekiyor.
Öte yandan bölgeye turist çekmenin bir başka zorluğu da Erzurum kent merkezi ile ilgili.
Gece otelinden çıkıp, şehre inmek isteyen turist ne bulacak? Sadece “cağ kebabı” ile yetinmeyeceğini tahmin etmek zor değil.
Erzurum, böyle bir eğlence olanağı da sunmuyor.
Sunmadığı gibi giderek de muhafazakârlaştığı için içine kapanıyor.
Erzurum’daki bir gece kulübünde “üstsüz DJ” olarak bilinen bir kadın DJ’in gösterisinin “toplumsal hassasiyet” öne sürülerek iptal edildiğini de hatırlayalım!
Kent merkezinde doğru dürüst içki içilebilecek neredeyse tek yer olan tarihi restoran da benzer “hassasiyet”ler ve baskılar yüzünden ayakta zor duruyor.
Turist hoş görü ister, dilediği gibi eğlenmek ister, rahat olmak ister. Bunları Erzurum’da bulabilir mi, kuşkuluyum.
Hükümet, turizm yoluyla bölgeyi kalkındırmak istiyorsa geniş kapsamlı bir özel projeyi uygulamaya sokmalı ki o tesisler de çürüyüp gitmesin!
Mısır kendi yolunu çizecek
MISIR’daki halk ayaklanmasından sonra ABD ve Avrupa’da, Mısır’a Türkiye örneğini göstermek bir moda oldu.
Tipik oryantalist bir yaklaşımdır diye düşünüyorum .
Doğu toplumlarına bakınca hep aynı şeyi görmek alışkanlığının ve isteğinin doğal bir sonucu bu!
Ülkelerin tarihsel geliş süreçlerini ihmal etmenin, yerel dinamikleri görmezden gelmenin, farklılıkları algılayamamanın bir sonucu!
Bütün çekik gözlüleri Japon zannetmek ne ise, bütün Müslümanları da birbirine benzer insanlar olarak görmek aynı şeydir.
Bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan ile Müslüman Kardeşler’i de birbirine karıştırıyorlar.
“O da İslamcı, bu da İslamcı” bakışının bir sonucu bu!
Türkiye’nin modernleşme çabası neredeyse 200 yıla dayanıyor. 75 yıllık laik bir geçmiş, 65 yıllık çok partili siyaset deneyimi var. Sivil toplum kuruluşları güçleniyor, demokratik bilinç henüz batı düzeyinde olmasa bile oldukça güçlü. Bu özellikleriyle “tekil bir örnek”!
Mısır halkı, elbette kendisinden daha gelişmiş bir demokrasiye sahip Türkiye gibi olmak isteyecektir. Sadece Mısır değil, öteki Arap ülkelerindeki muhalifler de bunu hayal ediyorlar.
Türk dizilerinin Arap televizyonlarında bu kadar tutmasının nedeni ne iyi oyunculuktur ne de kadınların güzel, erkeklerin yakışıklı olması! Dizilerin tutmuş olması Müslüman bir ülkede de modern bir yaşam olabileceğini göstermesinden ve ona ulaşma özleminden kaynaklanıyor.
Kuşkusuz ki Mısır da kendi yolunu çizecek, oryantalist reçetelerin işe yaramadığı bir kez daha görülecek.