Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Doğu işi bir komedi!

SON yılların en prestijli dergilerinden biri olan Monocle son sayısında Türk dizilerinin Arap dünyasındaki etkileri üzerine bir yazı yayımladı.

22 Arap ülkesinde televizyonlarda izlenen Türk dizilerinin, Türkiye’ye yönelik Arap turist akını yarattığını vurguladı.

Bununla ilgili haberleri gazetelerde okumuş olmalısınız.


Dergi, bu ilginin giderek daha fazla sayıda Arap’ın, Türkiye’deki yaşam biçimine özenmeleri anlamına geldiğine dikkati çekiyor
.


Ürdünlü yazar Abderrahman
’ın şu sözlerine yer veriyor: “Türkiye’den modernizm ve tolerans mesajı yayılıyor. Bu, bir gün bizim de Atatürk’ümüz olana kadar kolektif Arap bilincini etkilemeye devam edecek.”

Türkiye’yi, Müslüman dünyasında “tekil örnek” yapan şeyin ne olduğunu biliyoruz. Yeterince gelişmediğini düşünüyor olsak da bu farkı yaratan şey Türkiye’nin laik demokrasisidir.

Aramızda bunu duymaktan hiç hoşlanmayanlar var ama farkı yaratan Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet’tir!

Araplar, Türkiye’deki modern yaşama özenirken, aramızdan bazılarının Arap ülkelerindeki yaşama özeniyor olmaları da olsa olsa bir tür “Doğu işi fars” olsa gerek!

 

‘Vergi Hukukuna Giriş’ dersini yeniden almalı

 MALİYE Bakanı Mehmet Şimşek’in son açıklamalarını Hürriyet’te okurken bir cümlesi dikkatimi çekti.


Şöyle diyor: “Yeni sistem vergi kaçıranlar veya vergiden kaçınanlar için bütün açık kapıları kapatacak.”


Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri de vergilenmemiş çok büyük bir gelirin varlığı. Böyle olduğu için vergi oranları yüksek. Vergisini dürüstçe ödeyenler, vergisini ödemeyenlerin yarattığı açığı da kapatmak durumunda kalıyorlar.


Dolaylı vergilerin, vergi gelirleri içindeki payının büyüklüğü de bir başka adaletsizlik kaynağı
.


Maliye Bakanı’nın açıkladığı planın bu sorunu çözmeye yetmeyeceğini düşünüyorum.


Mesele sadece takip ve cezalandırma ile değil, aynı zamanda yüksek vergilendirmenin daha âdil bir hale getirilmesiyle çözülebilir.

Bakan’ın sözlerindeki “vergi kaçıranlar” ile “vergiden kaçınanlar” kavramları, Şimşek’in bu işi yeterince kavrayamadığını da düşündürtüyor bana.


Vergi “kaçırmak” suç, takip edilmeli ve cezalandırılmalı. Ancak bunu “vergiden kaçınmak” ile karıştırmamak da gerekiyor.


Birincisi suç, ikincisi ise vergi yasalarının insanlara ve işletmelere verdiği bir haktır.


Vergiden kaçınmayı zorlaştırmak başka şey, bunu vergi kaçakçılığı ile eş değer tutmak başka bir şeydir.


Maliye Bakanı’na önerim, bu konuda biraz ders çalışması. Belli ki üniversitede okuduklarını pekiyi hatırlamıyor.

 

Başbakan Darfur’u yanlış hatırlıyor

GEÇTİĞİMİZ hafta Finlandiya’ya giderken uçakta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Büyükelçiler Konferansı nedeniyle Türkiye’de bulunan diplomatlara hitaben yaptığı bir konuşmayı kesip saklamıştım.

Başbakan, konuşmasında Türk dış politikasının hukuku, hakkaniyeti ve insan haklarını savunma temelinde yürütüldüğünü söylüyor. Gazze’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekiyor.

“Elbette buna karşı sesimizi yükseltecek, elbette tavrımızı ortaya koyacağız. Ortada gayri insani bir durum var, çok ciddi bir adaletsizlik var. Gözümüzün önünde sadece Gazzeli çocuklar değil, dünyanın insani duyguları, vicdani duyguları öldürülüyor. İşte biz bu vicdanın sesi olmanın gayreti içindeyiz. Adaletin sesi ve savunucusu olmak gayreti içindeyiz. Bu hassasiyeti sadece Gazze için sergilemiyoruz, Gürcistan’da da aynı hassasiyeti ortaya koyduk. Bosna’da da aynı hassasiyeti ortaya koyduk. Darfur için de aynı hassasiyeti gösterdik. Hangi dinden, kültürden, ulustan olursa olsun kim mağdur ediliyorsa haksızlığa uğruyorsa biz onun için aynı tepkiyi gösteriyoruz, göstermeliyiz” diyor.

Bu sözlerdeki ana fikre katılmamak mümkün değil.

Türkiye, dünyanın neresinde bir haksızlık varsa ona karşı çıkmalıdır. Ve bu tür çıkışlar Türkiye’de iş kamuoyu tarafından da destek görüyor.

Ancak Başbakan’ın söylediklerinde önemli bir çelişki var. Darfur ile ilgili!

 

Darfur’da insanlık suçu işlenirken, insanlar kitleler halinde öldürülürken, AKP hükümeti dünyanın bu işten sorumlu tuttuğu Sudan Devlet Başkanı Beşir’e kucak açıyordu.

“Devlet büyüklerimizin” Beşir’i memleketinde ziyaret ettikleri yetmemiş gibi onu burada da ağırladılar, baş üstünde taşıdılar.

Başbakan’ın konuşmasında altını çizdiği hassasiyetlerin samimi olduğuna inanmamız için benzeri bir tutumun Beşir ve Darfur için de gösterilmiş olması gerekirdi.


Bu olmayınca, konuşma kulağa hoş gelebilir belki ama inandırıcı olamaz!