Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Elleri milletin cebinden hiç çıkmıyor!

ÖNÜMÜZDEKİ seçimde 73 AKP milletvekili yeniden milletvekili adayı olamayacaklar. Çünkü partinin tüzüğü buna engel.

Biliyorsunuz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da aynı durumda ve bu nedenle onun siyasi geleceği için “Türk tipi başkanlık sistemi” öneriyorlar.
Partilerinin tüzüğünü değiştirerek kolayca çözebilecekleri bir sorun için milletin yeni sivil anayasa beklentisini de tıkıyorlar.
Şimdi de milletvekili adayı olamayacak 73 milletvekili için yeni bir kanun hazırlanıyormuş.
Amaç, eski milletvekillerinin kamuda üst düzey yönetici olabilmesinin yolunu açacak bir yasal zemin yaratmak.
Meclis’in gündemindeki ‘torba kanun’ tasarısına göre, ‘dışarıdan atama’ ile üst düzey yönetici olunabileceği gibi Dışişleri Bakanlığı’nda üst düzey kadrolara atanabilmek için aranan ‘özel şartlar’ da kaldırılacak, böylece bu beylerden bazıları büyükelçi de yapılabilecekmiş.
Başbakan’ın kendi siyasi ikbali için anayasal sistemi değiştirmeye heves ettiği bir ülkede, işsiz kalacak milletvekillerinin kendi siyasi ikballeri için böyle kanunlar hazırlamaları normal tabii!
Böylece bir kez daha görüyoruz ki Türkiye’de iktidara kim gelirse gelsin, hazineden, millet kesesinden nemalanma şevk ve azmi hiç kırılamıyor!
Şimdi oturup hiç utanmadan, kendi gelecekleri için bir kanun çıkaracaklar, ballı maaşlarla iyi makamlara atanmanın hesaplarını yapacaklar.
İşin bir de şu yönü var tabii: Bu 73 milletvekilinden özel sektörde kendilerine iyi iş bulabilecek ya da kendi işini kurabilecek çapta olanlar o tarafa yöneleceklerdir. Özel sektörde iyi maaşlı bir iş bulma çapında ve yeterliliğinde olmayanlar ise kamuya gidecekler. Genel müdür, daire başkanı, müsteşar, büyükelçi, vali vs. olacaklar.
Üst düzey görevlerin çapsız ve yetersiz kişilere sırf siyasi nedenlerle böyle ulufe gibi dağıtıldığı bir kamu yönetiminden kime ne hayır gelecek, orası da ayrı mesele!

TCK 301 kılık değiştirince

ÖNÜMÜZDEKİ hafta feminist görüşlü avukat Canan Arın, Antalya’da mahkemeye çıkacak.
Dava konusu yine Fazıl Say ve Sevan Nişanyan’ın başına gelen gibi bir durum!
Arın Antalya Barosu’nun düzenlediği bir toplantıda konuşma yapmış. Toplantının konusu kadınlara yönelik şiddet sorunu!
Arın da bu çerçevede Türkiye’deki çocuk gelinler sorununa dikkat çekmiş. Bunun Türk toplumunda nasıl doğal karşılandığına ilişkin örnekler verirken de Cumhurbaşkanı’nı ve Hazreti Muhammed’i örnek olarak göstermiş.
Şimdi hem halkın benimsediği değerleri aşağılamaktan, hem Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanacak, 5 yıl hapse mahkûm edilme olasılığı az değil. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden (Human Rights Watch) Emma Sinclair–Webb, Ezgi Başaran ile bir söyleşi yapmış, Radikal’de okudum.
Sinclair–Webb, TCK 301. maddesinin “kılık değiştirdiğini” onun yerini bu dönemde “dine hakaret” suçunun aldığını söylüyor.
“Sevan’ın o sözlerinde ne bir nefret suçu var ne de hakaret. Bunu istediğiniz kadar tartışabilirsiniz. Fakat rahatsız edici sözler söylemek, kötü şakalar yapmak yahut saçmalamak da bir haktır. Ve Sevan’ın sözleri tam olarak bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bazıları bu sözlerde nefret söylemi olduğunu iddia ediyor. Belli ki onlar nefret söylemi nedir bilmiyorlar” diyor.
Şöyle devam ediyor: “Son dönemde bir trend görüyorum. Yaklaşık bir ay önce aynı şey Fazıl Say’ın başına geldi. Ve gelecek hafta bu ikisine üçüncüsünün eklenmesi kuvvetle muhtemel. (Canan Arın’ın davasını kastediyor.) İstiyorlar ki vatandaş devletle yahut devletin önemsediği konularla ilgili konuşmasın, eleştirmesin. Bu zihniyetin vatandaşa verdiği mesaj belli: Haddinizi bilin. Evet, bu Türkiye devletinin eski ve köklü bir alışkanlığı ama AK Parti de bunu büyük bir rahatlıkla devam ettiriyor.”
Evet, durumumuz AKP ileri demokrasisinde tam olarak budur!
Demokrasi ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğü var, AKP’nin uygun gördüğü sınırlar içinde kalmak şartıyla!

Memleketin savcıları uyuyor mu?

DÜNYANIN birçok ülkesinde rüşvet dağıttığını kabul
edip, ABD ve Alman makamlarıyla uzlaşarak milyar dolarlık ceza ödeyen Siemens şirketinin bir yöneticisi, Türkiye’deki bir askeri telekomünikasyon ihalesi için bir bakan ile yemek yediğini Alman savcılara söylemişti. Aynı yönetici, Siemens üst yönetiminin Türkiye’de rüşvet dağıtma kararı  verdiğini de belirtmişti.
Türkiye, neden Siemens yöneticisinin bu ifadesini Almanya’dan resmen istemedi?
Savcılarımız, bunu neden ihbar olarak kabul edip harekete geçmedi?
Siemens yöneticisiyle yemek yiyen bakan kim?
Neden saklanıyor, neden ortaya çıkıp o yöneticiyle yemekte hangi amaçla buluştuğunu açıklamıyor?

Bonkör adamdı, Allah rahmet eylesin

LONDRA’da Arapça yayımlanan El Şark el Avsat gazetesine göre Suudi Arabistan Kralı Abdullah geçtiğimiz hafta çarşamba günü klinik olarak ölmüş.
Kral Abdullah çok bonkör bir adamdı.
Ziyaret ettiği ya da kendisini ziyarete gelen yabancı devlet adamlarının eşlerini de ihmal etmez, onlara güzel mücevher takımlar armağan ederdi.
ABD Başkanı’nın ve Dışişleri Bakanı’nın eşleri, Birleşik Krallık yöneticileri, Ekvador Devlet Başkanı’nın eşi gibileri yüz binlerce dolar tutan bu mücevherleri sahiplenemediler, hazinelerine devrettiler.
Sahiplenenler, üzerine yatmaya çalışanlar, beyan etmeyip bir çekmecede unutturmaya çalışanlar da oldu, günahları boyunlarına, hesabını artık bu dünyada veremezlerse öbür dünyada vereceklerdir.