Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Faşizm ile demokrasinin turnusol kâğıdı

CEZA Muhakemeleri Kanunu değişirken, uzayan tutukluluk sürelerinin sınırlandırılması için kanunda bir madde yer aldı.

Tutukluluk süresinin 2 yılı geçemeyeceği, özel yetkili mahkemelerin baktığı davalarda bunun iki misli kadar süre olabileceğini kayıt altına alan bir madde! Maddenin uygulanma tarihi 31 Aralık 2010 tarihine bırakıldı.
Buna neden gerek görüldüğü açık: O vakte kadar mahkemelerin çalışma düzenleri değişir, yargılama hızlanır ve uzun tutukluluk sürelerine gerek kalmaz!
Ama Türkiye bunu başaramadı. Hâlâ delil toplamakta önemli sorunlar ve eksiklikler var, iddianamelerin önemli bölümü baştan savma yazılıyor, mahkemelerin iş yükü hafifletilemedi.
Bu nedenle de yargılamalar uzadıkça uzuyor.
Şimdi iktidara yakın hukukçuların, artık onlara ne kadar “hukukçu diyebilirsek, hesaplarına göre Türkiye’de tutukluluk süresi bazı davalar için 10 yıla kadar çıkabiliyor!
Böylesine ancak faşist ve otoriter rejimlerde rastlanabilir.
Hitler’in, Mussolini’nin, Stalin’in, Pinochet’nin düzenlerinde!
Ve unutmayalım. Türkiye’de yargılananların neredeyse yüzde 60’ı yargılama sonunda beraat ediyor!
AİHM kararlarında çok açık: Uzayan tutukluluk süreleri insan haklarına aykırı! Her insan adil ve hızlı olarak yargılanmalı, suç varsa cezası gecikmeden verilmeli. Suçlu değilse de yıllarca hapishanelerde sürünmemeli.
Polis ve savcılar işlerini düzgün yapmalı. Suçu kesin olarak kanıtlayan delillere ulaşmalı, iddianamelerini düzgün yazmalı ve mahkemeler de işi oyalamadan kararlarını vermeli.
Adli sistemdeki görevlilerin işlerini düzgün yapmamış olmalarının suçu vatandaşın boynuna yıkılmamalı.
Bu olayda nasıl bir yol izleneceğini göreceğiz.
Gördüklerimiz bize şunu anlatacak: Medeni bir demokrasi olma yolunda mı gidiyoruz, yoksa ilan edilmemiş bir faşist rejime doğru mu yol alıyoruz!
Bu olay bir turnusol kâğıdı görevi görecek!

Ağlamak güzeldir, süzülürken yaşlar gözünden!

TÜRK demokrasi tarihinin en gözü yaşlı parlamento grubu unvanı hiç kuşkusuz ki AKP’ye ait!
Ağlamaya başlamaları için küçük bir dokunuş yetiyor.
Hakkını yemeyeyim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu işi gerçekten iyi biliyor.
Benim çocukluğumda Türk filmi oynatan sinemaların kapısındaki çığırtkanlar şöyle bağırırlardı: Ağlatmazsa para yok!
Başbakan en alakasız konuyu anlatırken bile araya bir şiir sıkıştırıyor, bir anı anlatıyor, ondan sonra gelsin mendiller!
Önceki gün de Başbakan şiir okuyunca Burhan Kuzu ve Eyüp Fatsa gözyaşlarını tutamamışlar. Dikkat ettim ikisi de gözyaşlarını elleriyle siliyor ki bu çok tehlikeli.
İlkokul üçüncü sınıftan beri göz doktorlarına giden birisi olarak söylemeliyim ki böyle yaparlarsa gözleri mikrop kapabilir. Ceplerinde bir paket kâğıt mendil bulundursalar daha sağlıklı!
Ama şiir okununca sular seller gibi akarken, burnu kırılan gençlere, polis tekmesiyle bebeğini düşüren kadınlara sıra gelince kuruyuveriyor!
Demek ki gözyaşlarını idareli kullanmalarında yarar var.
Memlekette gerçekten ağlayabileceğimiz çok şey oluyor ve şiirler için bunların tümünü tüketmek doğru bir iş değil.
Sezen Aksu’nun bir şarkısı vardı: “Ağlamak güzeldir, süzülürken yaşlar gözünden” diye devam edip giden.
Evet, bence de ağlamak güzeldir! Ağlamayı bilmek de iyi bir şeydir, yapamayanlar da var çünkü. Ama ağlanacak meselelerin de o akan gözyaşlarına değecek şeyler olmasında da yarar vardır!

Özür yetmez! Sebebini öğrenelim

ANKARA’da, içkili lokantalarda aileleri ile birlikte yemek yiyen çocukları bahane ederek lokantaları basan, tutanak tutarak aileleri taciz eden polis memurlarının yaptıkları için Ankara Emniyeti, lokanta sahiplerinden özür dilemiş.
Yetmez! O ailelerden ve özellikle çocuklardan da evlerine kadar gidip özür dilemeliler.
Ama o da yetmez!
Bu polislerin, kanunları ve uygulamaları biliyor olduklarını varsaymak zorundayız.
Emniyet Hukuk Müşavirliği’nin bu konudaki yazısını kendileri değilse bile onları oraya gönderen amirleri biliyor olmalıydılar.
Bu suç özür dileyerek geçiştirilemez.
O baskın neden yapıldı?
Lokantaları taciz edip, rahat bırakmak karşılığı işletmecilerden rüşvet almak için mi?
İçkili yerlere giden insanları taciz edip, yaşam biçimlerini değiştirmek zorunda bırakmak için mi?
Yoksa canları sıkıldı da eğlence mi aradılar?
Sebebini bilmek zorundayız, bu memlekette polise güvenerek huzur içinde yaşayabilmek için!
O polisler, bu yaptıkları nedeniyle ceza almadan paçayı kurtarırlarsa yarın başka polislerin başka hukuksuz işler yapmayacaklarından emin olamayız.