ERMENİ soykırımını inkár yasa tasarısı kabul edildiği takdirde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bakanların ve AKP milletvekillerinin Fransa’ya yapacakları ilk ziyaretlerinde “soykırım yoktur” diye açıklama yapacakları haberleri gazetelerde yer aldı.
Dün de AKP’li bir milletvekili, “Başbakan bir sözü boşa söylemez. İlk Fransa gezisinde bu soru kendisine yöneltilirse çıkar ve soykırım yoktur der” açıklaması yaptı.
Kendilerini hayal kırıklığına uğratmak istemem, ama onların bu hareketlerinin politik gösteri dışında hiçbir anlamı olmaz.
Diplomatik dokunulmazlık sahibi kişilerin bu “suç” nedeniyle Fransa’da yargılanamayacaklarını çocuklar bile biliyor.
Yapılması gereken şey, diplomatik dokunulmazlığı olmayan sade vatandaşların, bu yasa çıktığı takdirde Fransa’ya giderek bu “suçu bilerek işlemeleri”dir.
Ben bu yasa daha önce gündeme geldiğinde bu köşede, yasa çıktığı takdirde Fransa’ya giderek bu suçu işleyeceğimi açıklamıştım.
Yine tekrarlıyorum.
Yapmamız gereken esas olarak bir sivil itaatsizlik gösterisidir ve Fransa’da bu suç nedeniyle yargılanıp, cezalandırılıp, sınır dışı edildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidip, bu yasayı bir paçavraya çevirerek Fransa’nın yüzüne çarpmaktır.
Geçen gün gazetelerde “yargılanma tehdidi” nedeniyle Tarih Kurumu Başkanı’nın İsviçre’ye gidemediğine ilişkin bir haber vardı. Tarih Kurumu Başkanı’na da aynı şeyi öneriyorum. Hatta isterse gelsin, gidip bu suçu birlikte işleyelim.
Fransa ve Ermeni lobisi bu girişimleriyle, bize uluslararası alanda kendileriyle bir hesaplaşma fırsatı veriyorlar. Gidip bunu kullanalım.
Kapalı alanlarda sigara yasağı şart
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın beğendiğim bir yönü, sigara içmemesi ve sigara içilmesiyle mücadele etmesi. Hükümetin sigara içilmesini engelleyebilmek amacıyla sigaradan alınan vergileri artırma hazırlığı içinde olduğunu duydum.
Mantık basit: Sigara pahalı hale gelirse, sigara içenler azalır. Dünyanın başka yerlerinde de denenmiş, ama pek sonuç alınamamış bir çözüm.
Artık belli oldu ki sigara içilmesiyle mücadelenin en garantili yolu, halka açık alanlarda sigara içilmesinin yasaklanmasından başka bir şey değil.
Lokanta, bar ve kahvehane gibi yerlerde, kamu kuruluşlarında ve halkın topluca yararlandığı kapalı alanlarda (alışveriş merkezi, spor salonu, stadyum gibi) sigara içilmesinin yasaklanması ABD, İrlanda, İngiltere gibi ülkelerde işe yaradı.
Bu yolla hem sigara içmeyenlerin zehirlenmesi önlendi, hem de sigara içilecek alanların azalması, insanları sigarayı bırakmaya mecbur etti. Bu konuyla ilgili olarak daha önce yazdığım yazılardan sonra bazı belediyeler eğlence yerlerinde sigara içilmesini yasakladılar, ama uygulama yeterli ciddiyetle yapılmadığı için pek bir sonuç alınamadı.
Hükümetin yapması gereken, böyle yerlerde sigara içilmesini kesin olarak yasaklayan ve kapatma cezasıyla başlayan cezalar getiren bir yasa çıkarmak.
Türkiye, aklına gelenin istediği her yerde sigara içebileceği bir üçüncü dünya ülkesi olmaktan artık kurtulmalı.
Buna üniversite değil, yüksek lise denilir
İSTANBUL Valisi Muammer Güler başkanlığında düzenlenen ve üniversite yönetimlerinin de katıldığı bir toplantının sonucunda il genelindeki üniversite “yerleşkelerinde” bundan sonra şenlik yapılmaması kararı verildi.
Yasaklamanın gerekçesi, ideolojik grupların bu şenlikleri sempatizan toplamak için bir fırsat olarak görmesiymiş.
Bizde iyi şeylerin yaygınlaştığı pek görülmemiştir, ama hakları kısıtlayıcı her karar yaygınlaşma istidadı taşır.
Bu nedenle bu kararın yakında başka kentlerimizdeki üniversitelere de yayılacağını tahmin etmek zor değil.
1980’den beri üniversite gençliği bu ülkenin günah keçisi haline getirildi.
Üniversiteleri giderek bir yüksek lise haline dönüştüren uygulamalar kolayca taraftar bulabiliyor, bu tür uygulamalara en başta itiraz etmesi gereken üniversite yönetimleri bile bundan kendisini kurtaramıyor.
Oysa üniversite eğitimi, salt akademik öğretimden ibaret değildir.
Üniversite eğitimi, akademik yetkinlik vermenin yanı sıra, adı üzerinde, öğrencilerine evrensel bir ufuk açmalı, kişisel yeteneklerini ortaya koyabilecekleri ve geliştirebilecekleri fırsatları sunmalı, liderlik vasıfları kazandıracak bir eğitim olmalı.
Böyle yasaklamalarla üniversitelerde olay çıkması belki önlenebilir, ama o eğitime de üniversite eğitimi denemez.
Üniversitelerde olaysız ve huzur içinde eğitim yapılabilmesinin koşulu, görevleri bu tür olayları önlemek olanların işlerini iyi yapmalarıdır.
Kimse, kendi yapamadığı görevin suçunu ve sorumluluğunu öğrencilere yüklememelidir.