İSTİHBARAT örgütümüzün eski yöneticilerinin uluorta konuşmak konusundaki alışkanlıklarının başımıza ne dertler açabileceğini tahmin etmek zor değil.
MİT’in eski Yurtdışı İstihbarat Daire Başkanı Nuri Gündeş, son açıklamalarıyla, Türkiye’nin yurtdışında bazı örtülü operasyonlar yaptığını anlatıyor.
Bombalama ve adam öldürme gibi herkesin bildiği, tahmin ettiği bir konu olsa bile asla resmen üstlenilemeyecek eylemler bunlar.
Filmlerde emekli olan gizli servis görevlilerinin bildiklerini açıklamamaları için bazı káğıtlar imzaladığını, buna uymayanların en hafifinden emeklilik haklarını kaybettiğini filan görüyoruz.
Bizde bu tür uygulamalar yok mu diye merak ediyor insan.
Öte yandan “ASALA’nın örtülü operasyonlarla bitirildiği” şeklinde bir hava yaratılıyor.
Madem konu yeniden açıldı, acaba bir bilen bize ASALA’nın “bitirilişinde” Orly bombalamasından sonraki iç hesaplaşmaların rolünü de anlatabilir mi?
“Derin devlet” ve “Türklük şuuruyla ateşe iki kova su döken yasadışı kahramanlar” tartışmaları için ilginç olabilir bu bilgiler.
Bakan Bey’in ’stand-up’ yeteneği
ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım ile eşinin iki ayrı masada yemek yediklerini gösteren fotoğrafın yayımlanmasından sonra “Kocam yapsa yumruğu yerdi” diyen AKP Adana Milletvekili Zeynep Ayhan Tekin Börü, Başbakan’ın uçağında esprilere konu olmuş.
Börü ve eşinin taklidini Ulaştırma Bakanı bizzat yapmış.
Hürriyet Muhabiri Turan Yılmaz’ın bildirdiğine göre uçaktaki yolcular bu taklitlere çok gülmüşler.
Börü’nün sitemi üzerine Başbakan “Bizim hanım milletvekillerimiz öyle yapmazlar” diye duruma el koymuş.
Hükümetin neşesinin yerinde olduğunu gösteren bir örnek, insan mutlu oluyor doğrusu.
Bu kadar neşeli olduklarına göre işler yolunda olmalı. Herhalde Abdullah Gül, ABD’den iyi haberler verdi diye düşündüm.
Esprilere konu olan olay, Börü ve eşinin birlikte yemek pişirme görüntüleri.
Televizyonda da yayımlanan bu görüntülerde Börü yemek pişiriyor, eşi de ona istediği malzemeleri hazırlıyor.
Bunda bu kadar gülünecek ne buldular anlayamadım.
Bir erkeğin, yemek pişiren eşine yardım etmesinden daha normal ne olabilir? İkisi de çalıştıklarına göre, ev işlerinde de yaşamın güçlüklerini paylaşmaları doğal değil mi?
Buradan hareketle, uçaktakilerde gülme isteği yaratan şeyin, Ulaştırma Bakanı’nın “stand-up” yeteneği olduğuna karar verdim.
İcraatlarıyla değilse bile bu yeteneğiyle milleti güldürebilir ki bunu takdir etmek gerek.
Bir gün siyaseti bıraktığında kendisini sahnelerde de görmek isteriz!
Aaa, meğerse aşk ’egosantrizm’ imiş!
BURSALI iki kız kardeşin Paris’te yarattıkları moda markası Dice Kayek’i duymuş olmalısınız.
Bu tür başarı öykülerinin arkasındaki insanları çok merak ettiğim için geçen hafta Pazar Postası’nda yayımlanan röportajlarını merakla okudum.
İki bekár genç kadın ile röportaj yapılınca elbette konu dönüp dolaşıp “Aşka vakit buluyor musunuz” sorusuna geliyor.
Seral Cumalı’nın sorusuna Ayşe Ege “Vakit yok” yanıtını vermiş. Kardeşi Ece Ege ise “Bence aşk yok” diyor.
Yanıtın devamı şöyle: “Bence aşk yok. Kimse için de yok. İlişkiler var, insanlar birbirine çok anlayışlı davranıp, alçakgönüllü olup, başkalarının mutluluğu için yaşayabilir, öyle hisler var. Bence artık onların devri başladı. Egosantrik ve bencil ilişkiler geçti. İnsanlar birbirlerini yiyor, öldürüyorlar.”
Aşkın “egosantrik ve bencil” bir durum olduğuna ilişkin bir tespitle ilk kez karşılaştım.
Evet, aşk kişisel bir şeydir ve sadece áşık olanı bağlayan bir durumdur ancak “egosantrik ve bencil” sayılmaz.
Hatta tam tersine, varlığınızın bir başka varlığa doğru akışına işaret eder ki bu yönüyle de Ece Hanım’ın tanımladığı durumun tam tersine karşılık gelir.
Fedakárlıklardan beslenir ve “kendinden vazgeçmeye” kadar da varır.
Yani Ece Hanım yanılıyor ve bu yanılgı nedeniyle hayatının bir bölümünü yaşamaktan adeta vazgeçiyor!
Ege kardeşlerin söyleşisini okurken şöyle düşündüm: Her şey mükemmel, bir de aşk olsa tam süper olacak!
