Hem beceriksiz hem de tehdit ediyor!
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir’in, sınava giren öğrencilere gönderdiği mektup şöyle sona eriyor:
“Sizlerin heyecan ve duyarlılığınız üzerinden kamuoyunu karamsarlığa yöneltmek isteyenler hakkında inceleme, soruşturma ve yasal işlemler yapılmaktadır.”
Başbakan gibi ani öfke patlamaları yaşayan birisi olsam “Sen de kim oluyorsun da birileri hakkında inceleme, soruşturma ve yasal işlem yapıyorsun” derdim, ama Allah’tan kan şeker dengemde bir problem yok, çabuk sinirlenmem.
Ama ne kadar soğukkanlı olursam olayım, böyle “suçlu” tiplerin, bir de “güçlü” triplere girmesine dayanamıyorum!
Sınavı yüzüne gözüne bulaştıran heyetin başında kendisi yer alıyor.
Önce çıkıp “Sadece basına dağıtılan kitapçıkta şifre var” dedi, şimdi bütün adaylara mektup yazmış, bilgisayar programı yanlış çalıştığı için yanlışlıkla şifreleme olduğunu söylüyor.
Türbanlı kız öğrencilerin bazı sınıflara özel olarak toplanmasını önce “tesadüf” diye açıkladılar, şimdi çıkmış “Sınava girmek isteyenler için yeterli salon yoktu, kızlara öncelik verdik” diyor.
“Kamuoyuna işin başından beri yalan yanlış bilgiler verdim, kusura bakmayın, ben de duruma hâkim değildim, özür dilerim” diyeceğine pişkinlik yapıyor. Bu da yetmiyor, bunları yazıp çizenleri tehdit ediyor: “İnceleme, soruşturma, yasal işlem yapıyorum!”
Normal bir memlekette böyle beceriksizlik yaparak, 1 milyon 700 bin çocuğu ve ailelerini tedirgin eden bir bürokrat istifa eder.
Bu istifa etmediği gibi, bir de başımıza savcı kesilmiş!
Tabii normal bir memlekette, işin aslı ortaya çıkmadan tatmin olanlar da utanır ve susarlardı, ama burada tehditkâr konuşmak prim yapıyor.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan da bu gece yatmadan önce kendilerine bir sorsunlar: “Bu beceriksiz adamı oraya bizdendir diye atadık, yüzüne gözüne bulaştırdı. Biz istifa etmeyeceğimize göre, bunu istifa ettirip dikkatleri dağıtsak mı acaba?”
Sormasan da karışırlar zaten
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Konseyi’nde rüzgâr gibi esti, herkesin ağzının payını verdi.
Gazetelerdeki yorumlar bu konuşmayı Başbakan’ın “seçim kampanyasının gereği olarak bu kadar sert yaptığını” vurguluyor.
Ben bu yoruma katılmıyorum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçim filan olmasaydı da böyle konuşurdu, çünkü o böyle bir kişilik!
Üzerine biraz cehalet sosu dökülmüş, aşırı cüretten kaynaklanan bir ego patlaması bu ve milliyetçi mukaddesatçı Akıncılar çizgisiyle birleşince böyle sonuçlar veriyor.
Eğer böyle olmasaydı, yüzde 10’luk seçim barajını savunurken “Avrupa’da da yüzde 8-yüzde 7 seçim barajı var” gibi gerçekle hiç alakası olmayan bir sözü söyleyemezdi.
Konsey parlamenterleri yine kibar insanlarmış ki kimse çıkıp, bunu yüzüne vurmadı. Ama bir gün bir densiz çıkıp bunu söyler, danışmanları uyarmış olayım.
Türkiye gibi ülkelerde böyle sallamak geniş kitleleri kandırabilir ama seçilmiş meclislerde bu geri tepebilecek bir silah!
Bir de tabii “Size mi soracağız” meselesi var! Başbakan, Avrupa Konseyi’ne diyor ki: “İşimize karışamazsınız!”
Onun için hayal kırıklığı olacak belki ama Konsey zaten bunun için kuruldu! Avrupa ülkelerinin iç işlerine karışmak için! Demokrasiyi, insan hakları ve hukuk uygulamalarını denetlemek için!
Yani “Size sormazdık” demenin anlamı yok. Sormasan da karışırlar zaten.
Ben bu sözleri dinlerken en çok Hasan Cemal’e üzüldüm. Oysa Başbakan’ın Avrupa fikrini içselleştirdiğine kendisini ne kadar inandırmıştı! Gerçi Hasan Ağabey, transfer haberi çıktığında Zapata’nın da iyi kaleci olduğuna inanmıştı, ama olsun, yine de üzüldüm. Hayal kırıklığının ilacı yoktur çünkü!
Başınızı değilse de gözünüzü açın!
AKP’nin bu seçimde türbanlı milletvekili adayını seçilebilecek bir yere koymaması “Başörtülü yoksa oy da yok” kampanyasını yürütenleri hayal kırıklığına uğrattı.
Başbakan da kampanyayı “densizlik” diye nitelendirince türbanlı aktivistlerin morallerinin bozulduğu anlaşılıyor.
Başbakan Erdoğan’ın türbanlı milletvekili konusunda samimi olduğunu düşünüyorum. Yani günün birinde bir ya da iki tane türbanlı milletvekilini TBMM’de görebiliriz ama önce Başbakan’ın başka amaçları gerçekleşmeli: Anayasa değişmeli, başkanlık sistemi gelmeli vs.
Türbanlı aktivistler ile İslamcı yazarlar arasındaki polemiğe de bu vesileyle bir kaç söz söylemek istiyorum: İslamcı ideolojide kadının yeri siz değerli türbanlı aktivistlerin zannettiği gibi erkeğin yanı değil!
Onların sizin için düşündüğü rol evinizde oturup, çocuk büyütmeniz, yemek pişirmeniz, kocanızın çoraplarını yamamanız! Bütün bunları yaparken canınız sokağa çıkmak isterse de örtünmelisiniz ki suçsuz erkeklerin günaha girmesine yol açmayasınız!
Siyasi amaçları gerektirdiğinde bu coğrafyada nasıl ki çocuklar çatışma alanlarına sürülebiliyor, sizler de sürülebilirsiniz. Nitekim öyle de oldu. Ama şimdi iş bitti, fikriyat iktidarda, kadınlar evlerine, erkekler işlerine!
Dini inançlarınıza elbette söyleyecek sözüm yok. Ama başınızı değilse bile gözünüzü açın! Bulaçların gerçekten istedikleri düzende sizlere sadece dört duvar arasında bir yer var!