Hoşgörü lütuf değildir
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Eğer Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse, ben dörtdörtlük bir Aleviyim. Çünkü Hz. Ali efendimizi çok seviyorum” dedi.
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, “Sayın Başbakan dörtdörtlük bir Alevi olmak yerine iyi bir başbakan, hak hukuk tanıyan iyi bir yönetici, ayrımcılığı ortadan kaldıran, vicdan sahibi iyi bir insan olmayı hedeflemelidir” diye yanıtladı.
Doğrusunu isterseniz Alevilik hakkında çok bilgim de yok. Alevilik sadece Hz. Ali’yi sevmek ile izah edilebilir mi, başka önemli ayrıntılar da var mıdır, bilmiyorum.
Ama şunu merak ettim, Başbakan, Hazreti Ali’yi şu ya da bu nedenle sevmiyor olsaydı, Alevilerden hoşlanmayacak mıydı?
Demokrasilerde seçilmiş yöneticilerin kişileri ya da toplumsal grupları sevip, sevmemesinin bir önemi olmamalıdır.
Sevebilir ya da sevmeyebilir, bu kişisel duygularıyla ilgilidir. Kişisel duygularını seçilmiş bulunduğu görevi yerine getirirken işin içine karıştırmadığı sürece bu kimseyi ilgilendirmez. Zaten kişisel duygularını işin içine karıştırmıyorsa, onun ne hissettiğinden haberimiz bile olmaz.
Demokrasilerde seçilmiş yöneticiler, sevmeseler de, sevseler de kendilerine oy vermeyen kişilere ya da gruplara “empati” ile yaklaşırlar.
Onları anlamaya çalışırlar, onların sıkıntılarını, dertlerini çözmeyi kendilerine görev bilirler.
Vatandaşların homoseksüel olmasının da önemi yoktur, farklı etnik ya da dini gruplara mensup olmaları da fark etmez.
Başbakan’dan Türkiye’de yaşayan insanların tümünün beklentisi budur: Benim kim olduğumun önemi yok, eşit bireyler olarak eşit davranış görmek isteriz.
Varlığımıza saygı gösterilmesini bekleriz. Varlığımızın kabul edilmesini isteriz.
“Hoşgörü” bir lütuf değildir.
Türkiye’de ırkçılıklarını gizlemek isteyenlerin çoğu da sözlerine böyle başlarlar zaten: “Ben Yahudileri severim, ben Alevileri severim, benim çok homoseksüel arkadaşım var, onları severim, bunları da severim” vs.
Hayır, bu gerekmez. Kimse kimsenin sevgisine muhtaç değil.
İnsanlar sadece şunu istiyor:
Varlığımı kabul et, bana saygı göster! Kendi haklarını nasıl savunuyorsan, benim haklarımı da öyle savun!
Herkes hükümeti beğenmek zorunda mı?
TMSF el koyunca AKP’nin yarı resmi organı haline getirilen Akşam gazetesinin yayınladığı yalan haber ile ilgili dün yazmıştım.
Bununla ilgili dikkat çekmek istediğim bir husus daha var.
Haber, bazı işadamları ile siyasetçilerin, bir evde toplanıp Gezi Parkı’nı tartıştıkları ile ilgiliydi.
Öyle bir üslup kullanılmış ki sanki gizli ve ayıp bir şey yapılıyor gibi izlenim yaratılmak isteniyor.
Bu sadece söz konusu habere özgü değil.
Bir süredir Türkiye böyle bir fikri terörizm altında kalmış bulunuyor.
İktidar medyasının akıl almaz komplo teorilerine çerçeve teşkil etmesi için bu yol izleniyor.
Hükümet sanki çok “kutsal” bir varlıkmış gibi bir yere oturtuluyor, ona karşı normal siyasi faaliyet içinde olanlar da demokrasi dışı işler çeviren insanlar konumuna getiriliyor.
Hayır, hükümetin gitmesini istemek, bir evde toplanıp siyaset tartışmak ne suçtur, ne de ayıptır.
Eğer yasadışı işler, darbeler vs. peşinde koşuyorsanız orası başka tabii, o hem ayıptır, hem suçtur.
Ama bunun dışındaki her şey bir demokraside vatandaşların hakkıdır.
Hükümeti eleştirmek de, bir araya gelip hükümetin beğenilmeyen icraatlarına karşı çıkmak da temel haktır!
Hükümet medyası bunu ısrarla bir suçmuş gibi tanımlamaya çalışıyor, çünkü hayallerindeki düzen muhalefetin olmadığı, kimsenin sesini çıkaramadığı, aykırı sesin olmadığı bir düzendir.
Bunun için yalan dolanla insanları terörize ediyorlar, yaftalıyorlar ve aklından muhalefet düşüncesi geçenlere de sopa sallıyorlar.
Bunların ileri demokrasisi bu kadardır: Sadece kendileri konuşacak, geri kalan herkes sesini kesip oturacak!
Beyoğlu Belediyesi’nin açıklaması
İSTANBUL’da Gezi Parkı eylemleri nedeniyle Beyoğlu’ndaki eğlence yerleri esnafı adına bir açıklama yapan Beyder Başkanı Tarkan Konar’ın işyerinin, açıklamadan bir saat sonra üç günlüğüne kapatılmasını eleştirmiştim.
Dün Beyoğlu Belediyesi Basın Danışmanı Ali Yiğit’ten bununla ilgili bir açıklama aldım.
Yiğit açıklamasına dayanak teşkil eden bazı belgeler de yolladı ve şöyle diyor:
“Sizin de göreceğiniz üzere, bu işyerinin mühürlenmesi süreci nisan ayında başlamıştır. Esnaf basın açıklaması yaptığı için işyeri kapanmamıştır. Esnafa açıklama yapmasından bir gün önce işyerinin mühürleneceği tebliğ edilmiştir. Bunu gören esnaf da, “Beyoğlu esnafı adına açıklama yapma” iddiasıyla ortaya çıkıp, bir anlamda basını yanlış yönlendirmiştir.
“Köşenizde yer aldığı şekliyle faşizan bir uygulama yoktur. Açıklama yaptığı için bir esnafın işyerini mühürlemek amacıyla bir saat içinde encümen kararının çıkarılması zaten teknik olarak mümkün değildir.”
Okuyucularımın bilgisine sunarım.