Van minüt, van minüt!
DÜN sabah erken saatlerde haber televizyonları arasında dolaşırken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir mitingde yaptığı konuşmaya rastladım.
Öyle bağıra çağıra konuşuyordu ki aklıma ünlü Davos vecizesi geldi:
“Sesiniz suçluluk duygusundan yüksek çıkıyor!”
Yanında olsam kolundan çekiştirir, sükûnete çağırırdım: “Van minüt, van minüt” diye!
Başbakan, öfkeden yüzü kızarmış şekilde şöyle bağırıyordu: “Bunların yandaş medyası niye rahatsız oluyor biliyor musunuz? Hortumları kesildi de ondan. En sonunda bana onları da açıklatacaklar. Beni o noktaya sevk edersen bunu da söyleyeceğim, söylerim ve bundan rahatsız olmam.”
Başbakan’ın damadı tarafından yönetilen Sabah Gazetesi’nde bu konuşma “Doğan Grubu’na yüklendi” şeklinde verildi.
Onlardan daha iyi bilecek değiliz ya, demek ki o volümü yüksek konuşmayı yaparken bizi kastediyormuş!
Başbakan bunu huy edindi ve bizler de burada defalarca yazdık.
Başbakanlar dedikodu yapmazlar. Başbakanlar ellerindeki bilgiyi açıklayacağım diye şantaj da yapmazlar.
Başbakanlık makamındaki kişi, duyduğu ya da bildiği şey suç oluşturuyorsa bunun takip edilmesi için savcıları göreve çağırır.
Nasıl olsa istediği savcıya, istediği emri verip, istediklerini yaptırabilecek bir güce de sahip kendisi!
Bunu yapmıyorsa, ya palavracıdır ya da kendi suçunu örtmek için dikkatleri başka yöne çekmek isteyen bir gözbağcı!
Bunu bilir, bunu söylerim!
Gözlerimi açarım vazifemi yaparım
BAŞBAKAN aslına bakarsanız sesini yükseltmekte ve gazeteleri tehdit etmekte haklı!
Çünkü normal gazetelerde gördüğü her şey sinirini bozuyor.
Çocukların kuyumcu dükkánı, oğlanın alışveriş merkezi “korner”ciliği, gelinin yönetim kurulu üyeliği, Kadir Abi’nin boğaz manzaralı lokantası, kankanın güzelim arsasının bağışlanmak zorunda kalınması gibi bir sürü sinir bozucu olay!
Bir yandan da kapanan işyerleri, işsiz kalan milyonlar.
Türkiye İstatistik Kurumu, dün yeni işsizlik rakamlarını açıkladı.
Türkiye genelinde işsiz sayısı Kasım 2008 döneminde 645 bin kişi artarak 2 milyon 995 bine çıktı.
Aralık 2008, Ocak 2009 ve içinde bulunduğumuz şubat ayında işsiz kalanlar bu rakama dahil değil.
Rakam hızla 4 milyona yaklaşıyor ve Başbakan’ın düşünebildiği tek ekonomik önlem kömür dağıtmak, buzdolabı, fırın vermek!
Kömürü yakacak soba, fırında pişirilip buzdolabına konacak yiyecek yokmuş, ne gam!
Göreceksiniz bu rakamlar Başbakan’ı mutlu etmek için yayın yapan AKP medyasında yer almayacak!
Sadece o gazeteleri okursanız, dünyanın yolsuzluklardan en uzak, en müreffeh ülkesinde yaşadığınız yanılsamasına kapılabilirsiniz ki Başbakan da zaten herkesin böyle düşünmesini istiyor. Ama ne yapalım ki bizim işimiz de dünyada ve Türkiye’de ne olup bitiyorsa onu yazmak.
Başbakan’ı tatmin edelim diye gözümüzü gerçeklere kapatacak değiliz!
Yandı, bitti, kül oldu!
DIŞİŞLERİ Bakanlığı, yaklaşık on yıldır yılbaşlarında bir duvar takvimi hazırlatıp dağıtıyordu.
Her sayfasında bir resim olan ve 12 sayfadan oluşan klasik bir duvar takvimi.
Türkiye’yi, Türk sanatını, Türk tarihini, Türk yaşam biçimini tanıtan fotoğraflar, her sene bir tema çerçevesinde bir araya getiriliyordu.
Bu takvim, Türkiye’nin dış temsilcilikleri tarafından, bulundukları kentteki yabancı misyon mensuplarına, yerel dışişleri mensuplarına dağıtılıyordu.
Takvim düzenli olarak yayımlandığı için de tıpkı “Good Year” takvimi gibi bir koleksiyon parçası haline gelmişti.
Bu yıl bu takvim yayımlanmadı.
Bugünkü testimiz bu konu üzerine. Buyurun yanıtı siz bulun.
a) Ali Babacan yeni bakan oldu, meseleyi kavrayamadı!
b) Takvimleri basacak matbaanın sahibi imam hatipli değildi.
c) “Monşerlerin” masaya yumruğu vurup Bakan Bey’e “Ne yapıyorsunuz, yıllardır bu bir gelenek oldu, tanıtım için önemli bir girişim” diyecek cesaretleri yoktu!
d) “Müslüman ülkede miladi takvim olur mu” diye düşünen “proaktif arkadaşlar” engel oldu.
e) Hepsi!