Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

‘Hukuk da bir yere kadar’ anlayışı!

BAŞBAKAN’ın yardımcılarından Bekir Bozdağ, “MİT’in işi örgüte sızmak. Bu suç işlemeden olmaz. Canlı bombaları, silah depolarını sokaktaki polis değil, istihbarat bulur” dedi.

Evet, bunları filmlerde de görebiliyoruz! Ama suç işlemek de bir yere kadar tabii. Filmdeki ajandan, bir başka ajanı öldürmesi istendiğinde, ajanın o tetiği çekmediğini de hatırlayalım!

MİT Müsteşarı, eski müsteşarı ve eski müsteşar yardımcısı ile iki MİT görevlisinin ifadeye çağrılma nedenlerini size tekrar hatırlatmak istiyorum. AKP propaganda makinesi öyle işliyor ki esas gerekçe ortadan kayboldu. Savcılığın soruşturduğu konular şunlardı:

1. MİT heyeti, istihbarat toplama ve bilgi edinme görevinin dışında örgütün yönetilmesine aracılık etti.

2. Silahlı faaliyet yürütmesi en baştan beri öngörülen KCK yapılanması MİT heyetinin gözetiminde tamamlandı.

3. MİT gerek doğrudan temaslarında gerekse örgüt içindeki ajanları aracılığıyla elde ettiği saldırı ve eylem talimatlarının önlenmesi ve engellenmesine yönelik harekete geçmedi.

4. İstihbarat toplama vazifesi aşılarak devletin bütünlüğü ve anayasal düzene karşı anlaşma noktasına gidildi.

5. Örgütün silahlı eylemlerine ve yapılanmasına göz yumuldu.

6. Öcalan ile örgütün üst yönetimi arasındaki mektuplaşma trafiği sağlandı.

7. MİT, örgüte verdiği taahhütler kapsamında güvenlik güçlerinin operasyonlarını engellemek için çalışma yürüttü ve örgüte geri bildirimde bulundu.
Elbette soruşturmaya yeni atanan savcının, eldeki delil durumuna bakarak, aynı suçlamayı tekrarlayıp, tekrarlamayacağını bilmiyoruz.
Savcıların, ellerindeki delilleri aynı şekilde değerlendirmemeleri bir sürpriz olmamalı ve bu nedenle yeni savcı da eleştirilmemeli. Bu işin doğasının bir sonucudur. Çünkü iddia, her ne kadar somut delillerden hareket etmek zorunda ise de sonuç itibariyle sübjektif bir karardır.
Ancak, şu anda bildiğimiz suçlamaların, Bekir Bozdağ’ın işaret ettiği durumdan bir hayli farklı olduğu da su götürmez bir gerçek.
MİT, bu örgütün içine sızdıysa, bunu örgütün zararlı faaliyetlerini engellemek için yapmış olmalı. Ama 3, 5 ve 7 numaralı suçlamalar bu görevin yerine getirilmediğini gösteriyor.

Örgütün yönetimine aracılık edilmesi ve KCK yapılanmasının MİT gözetiminde tamamlanması da istihbarat toplama faaliyetini çok aşan eylemler.
Kanun değişse bile, Başbakan’ın böyle bir suçlamanın soruşturulmasına izin vermemesi düşünülemez.

Elbette örgüt içine sızmış ajanların can güvenliklerinin tehlikeye düşürülmemesi için azami hassasiyetin gösterilmesi gerekir. Ama ciddi iddialar var ve bunları soruşturmadan geçiştirmek, bir hukuk devletinde normal karşılanmamalıdır.

“Hukuk da bir yere kadar” anlayışı, devlet içinde kendini kanunların üstünde gören grupların doğmasına yol açar. Ve Türkiye, hâlâ geçmişin bu hataları ile hesaplaşmayı bile başaramamışken yeni hatalara yol açmak “her türlü hukuksuzlukla sonuna kadar mücadele edeceğini” söyleyen bir hükümetin inandırıcılığını zedeler.

Ağız-kulak mesafesi fazla açıldı

TÜRKİYE’nin bir “insan kaynakları cenneti” olduğunu görmemiz için sık sık böyle olumsuz durumlar ile karşılaşmamız gerekiyor. Her olayda yeni bir grup “uzmanlar heyeti” arzı endam ediyor ve akla hayale gelmeyecek senaryolar önümüze sunuluyor.

MİT soruşturması vesilesiyle de yeni bir meslek grubu ile tanıştık: “Güvenlik danışmanları ve uzmanları”!

Dün Sabah’ın manşetinde böyle bir “güvenlik danışmanının” demeci yer alıyordu.

Şöyle diyor: “Komplonun sebebi MİT’in yeni politikası. Bundan bazı ülkeler rahatsız oldu. Komplonun ana sebebi budur. Bizim Orta Doğu’da yer almamızı istemeyen İsrail’e, İran’a bakmak lâzım.”

Sabah gibi bir gazetede tam boy fotoğrafı da yayımlandığına göre bu “güvenlik danışmanını” ciddiye almak gerek!

MİT’e karşı bir komplo kurulduysa, bu komplo, Türkiye’de polis ve savcılığın eliyle yürütülmüş olmalı! Soruşturmayı yürütürken buldukları delilleri saklamayarak savcılığa getiren polis ve bu delilleri “adli emanete” almayıp ifade çağrısı yapan savcılık!

Bu nasıl “güçlü devlet” ki en önemli iki kurumu yabancı istihbarat servislerinin oyuncağı haline geldiklerinin bile farkında değiller!

“Komplo” teorileri eğlencelidir, bizim memlekette de seveni çoktur ama insanın ağzı ile kulağı arasındaki mesafeye de dikkat etmesinde yarar vardır!

Vatandaşlar kime güvenecek?

MİT soruşturmasının yarattığı toz duman içinde çok önemli bir olay daha kaynayıp gitti.

Taraf gazetesi yöneticileri ile bazı yazarlarının telefonlarının MİT’in isteği üzerine dinlenmesi dünyanın demokratik her ülkesinde bir deprem yaratırdı, burada üzerinde doğru dürüst durulmadı bile. MİT, “suçu önlemek” gerekçesiyle, mahkemeye sahte isimler ile müracaat ediyor ve gazetecilerin telefonlarını dinliyor!

Mahkeme belli ki kendisine verilen isimler ile telefon numaralarının gerçek sahiplerinin aynı kişiler olup olmadığını bile araştırmamış! Takip edildiği iddia edilen suç ile ilgili dosyaya bile bakmamış!

Temel bir anayasal hakkın kanun marifetiyle ve mahkemeler eliyle ihlalinden başka bir şey değil bu.

Ve kim bilir böyle alınmış daha kaç mahkeme kararı var?

HSYK’nın yargıçları ve savcıları bu konuda ciddi bir eğitime alması gerekiyor!

Haklarımızı mahkemeler bile korumayacaksa, vatandaşlar kime güvenecek?