Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Hukukçu bakan beni nasıl yanılttı?

GAZETEDE Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, İstanbul Barosu Genel Kurulu’nun ardından yaptığı konuşmayı okurken “Bu kadar çok yurtdışında gezmemeliyim” diye düşündüm.

“Ben New York’ta o opera senin, bu lokanta benim gezerken Ergenekon davası da bitmiş, bir duruşmaya gidemeden dava bitti” diye hayıflandım.
Ama sonra öteki gazetelere göz atarken fark ettim ki Ergenekon davası sürüyor, Mehveş Evin son duruşmaya gitmiş, Mustafa Balbay’ın Tuncay Özkan ile ilgili esprisini anlatıyor!
Bakan Hayati Yazıcı, davanın bittiğini düşünmeme sebep olan konuşmasında şöyle diyor: “Bu insanların tutukluluk sürelerinin 18 aydır devam etmesi ‘haksızlığa uğradılar, tahliye edilsinler’ gerekçesini haklı kılmaz. Mutlaka onların orada tutulmasının bir gerekçesi var. Darbe teşebbüsü başlı başına bir suç! ‘Bunların hiç eylemi yok, bunlar oturup konuştular’ demek olmaz. Zaten bunların eylemi olsaydı yargılamayı onlar yapacaktı.”
Ortada verilmiş bir mahkûmiyet kararı yok. Bu karar verilecek, temyiz edilecek, sonrasında AİHM süreci bile var.
Ama Bakan Yazıcı, Ergenekon Davası sanıklarının tümünün “darbe planları içinde olduğunu” biliyor. “Başarılı olsalardı, yargılamayı onlar yapacaklardı” derken, sanıkların tümünün bunu planlamakla kalmayıp, “teşebbüs” de ettiklerini söylüyor.
Bir hukukçu olarak haklarında mahkûmiyet kararı verilmemiş herkesin suçsuz varsayılması gerektiği kuralını unutmuş belli ki.
Zaten beni yanıltan da bu oldu. Bir hukukçu ve siyasetçi olarak bunu bildiğini varsaydığım için bu sözlerini okuyunca “davanın bittiğini” düşündüm.
Bakalım memleketin savcıları bu konuşmayı “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” olarak değerlendirecekler mi?

Suçu teşvik edenleri unutmayalım

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, İngiltere’de Chatham House Ödülü’nü aldı. Ödülün Cumhurbaşkanı’na verilme gerekçesi “Türkiye’deki reform ve uzlaşmaya katkısı” olarak açıklanıyor.
Bunu okuyunca “Demek ki oradan farklı görünüyor” diye düşünmekle birlikte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü kutlarım.
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’de gazetecilere yönelik davaların son yıllarda artış göstermesinden de rahatsızlık duyduğunu söylüyor. Adalet Bakanı ile kanun değişikliği konusunu görüşmüş. Özellikle “gizli kalması gereken hazırlık soruşturmalarını yayımlayan gazeteciler ile ilgili davaların” problem olduğunu düşünüyor.
Evet, bu ciddi bir problem!
Ve ciddi bütün problemler gibi “tek değişkenli” değil.
Gazeteciler, gizli kalması gereken bu bilgileri hatta daha iddianame açıklanmadan iddianameden bölümleri kafalarından uydurmadılar.
Bir gece yarısı kimseye görünmeden gizlice savcılık ya da emniyet binalarına girip çalmadılar da!
Bu bilgiler, sanıklar hakkında kamuoyunda peşin bir hüküm yaratmak amacıyla bizzat savcılar ya da soruşturmayı yürüten emniyet yetkilileri tarafından sızdırıldı.
Eline böyle bir bilgi geçmiş bir gazetecinin bunu kullanmaması düşünülemez.
Soruşturmanın gizliliğini korumak, öncelikle o bilgilere sahip olanların işiydi ve işlerini bilerek ve isteyerek yapmadılar.
Şimdi gazetecileri “basın özgürlüğü” için bu suçun cezalarından kurtarmaya bir itirazım yok.
Ama suçun işlenmesine bilerek ve isteyerek yardım eden kamu görevlilerinin hak ettikleri cezaları alması gerekiyor.
Cumhurbaşkanı, keşke Adalet Bakanı ile görüşürken, bu konuyla ilgili olarak açılan soruşturma dosyalarının ne durumda olduğunu da sorsaydı.

Bakanlar dedikodu yapmamalı

MİLLİ Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Radikal’de Murat Yetkin’e silah ihalelerindeki rüşvet ile ilgili kuşkularını anlatmış.
Bazı emekli generaller ile çalışan silah şirketleri temsilcilerinin, yüksek komisyonlarından bir bölümünü karar makamlarında bulunan bürokratlar ile “paylaştığı” kuşkusunu dile getiriyor.
Yetkin, bakana “bu konuyla ilgili mahkemelere yansıyan bir olay var mı” diye soruyor. Yanıt: “Komisyon paylaşamadıkları için mahkemelik olanları biliyoruz.”
Yetkin, her gazeteci gibi “isim ve örnek olay” isteyince de şöyle söylüyor: “Bizim dönemimizle ilgili olmadığı için doğru olmaz ama belki emeklilik anılarımda daha fazlasını söylerim.”
Bu konu üzerinde çok spekülasyon ve dedikodu olan bir konu.
Yıllardır Türkiye’nin silah alımlarında bu konu fısıltı gazetesinin gündemine gelir ama sonuçta hiçbir şey çıkmaz. Çünkü bilenler, bildiklerini kendilerine saklarlar.
Bakan Gönül’e hatırlatmak isterim ki, bunlar emeklilik anılarına saklanacak “hoş anekdotlar” değil.
Bildiklerini bugün görevinin başındayken savcılarla paylaşmalı ve gereğini yapmalı.
Gereğini yapmadığı sürece anlattıkları ne yazık ki “dedikodudan” ileri bir anlam ifade etmiyor ve dedikodu yapmak bir bakanın yapacağı en son iş olmalı.