Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

‘İfade özgürlüğü’ bir havuç değildir

MECLİS’e gönderildiğinin açıklanmış olmasına rağmen bir türlü TBMM çatısı altına giremeyen “4. Yargı Paketi” Başbakan’ın kararını bekliyormuş.

Sabah’a açıklamalarda bulunan “yargı paketinin hazırlık aşamasında etkin rol alan üst düzey bir yetkili” değişik alternatifler hazırladıklarını, son kararı Başbakan’ın vereceğini söylüyor.

Normaldir, iki nedenle: Birincisi AKP’de Başbakan’ın kaş-göz işareti olmadan nefes bile alınamaz, ikincisi bu siyasi bir karar olacak ve doğal olarak o kararı Başbakan vermeli.

Başbakan’ın karar vereceği maddeler “kritik maddeler” olarak tanımlanıyor.

Bunlar Türk Ceza Kanunu’nun “örgüt üyeliği” ve Terörle Mücadele Kanunu’nun “örgüt propagandası”yla ilgili hükümleri.

Bununla ilgili haberlere göre eğer PKK, Apo’nun mektubuna olumlu bir yaklaşım gösterir, kaçırdığı memurları, askerleri serbest bırakırsa paket hemen yasalaşacakmış.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, paket için “İfade ile şiddetin ayrılması. Bu paketin özelliği odur” diyor.

Yani eğer PKK, Apo’nun ve dolayısıyla Başbakan’ın istediği gibi davranırsa kanunlarımız düzelecek, medeni ülkelerdeki gibi ifade ile şiddet birbirinden ayrılacak.

Eğer, Karayılan ya da Bayık ters taraflarından kalkmışsa paket çıkmayacak, Türkiye ifade özgürlüğü bulunmayan ülkeler arasında yer almaya devam edecek.

Değişik bir iş vesselam!

Türkiye’nin demokratikleşmesi, gelip Apo’ya ve PKK’ya dayanıyor.

Demokratikleşme, hükümetin elinde, PKK’ya uzatılan bir havuca dönüşüyor.

Tuhaf, çok tuhaf!

Hassas Türk!

DOĞRUSUNU isterseniz bende de bir “Türk hassasiyeti” var. Ama diğer hassas Türklere bakınca, kendimi bir garip hissetmiyor da değilim

Ben Türklerin çağdaş bir demokraside olması gerektiği gibi haklara sahip olmaları konusunda hassasım mesela.

“Türk”, “Türkiye” gibi kavramlarla, “antidemokratik”, “baskıcı”, “faşist” gibi kelimelerin yan yana gelmesinden, kullanılmasından rahatsızım, hassasım.

Dördüncü yargı paketi çıkarsa KCK’lıların çoğu serbest kalacak” diye ağlaşanlardan hazzetmiyorum.

KCK’lı veya başka bir şeyli, benim için fark etmiyor: Eğer eline silah alıp sağa sola saldırmadıysa, sadece bir fikri seslendirdiyse onun hapiste yatması içime sinmiyor. Adaleti ve demokrasiyi herkes için istiyorum.

Balyoz davasında adil yargılanmayanlar için de hassasım, iki toplantıya katıldı, bir konsere gitti diye KCK’lı ilan edilen gencecik insanların hayatlarının karartılmasına da tahammülüm yok. Bu konuda da çok hassasım.

Seçilmiş milletvekilinin Sinop’ta konuşturulmamasına da karşıyım, seçilmiş milletvekilinin hapiste tutulmaya devam edilmesine de hassasım! “Yıllardır iç içe yaşadıkları Kürtler bazı haklara sahip olurlarsa Türklerin kalbi kırılır” diye düşünenlere de kırılıyorum, hüzünleniyorum.

Türk olmak kötü bir şey değil, halimden memnunum. Ama bununla iftihar edebilmem için artık gerçekten medeni bir ülke kurmayı başarmamız gerektiğinin farkındayım, bu nedenle de çok hassasım.

Pardon Bakan görevden alınmamıştı

ESKİ Sağlık Bakanı için dün bu köşede yazdığım yazıda “Başbakan görevden aldı” diye yazmıştım. Öğlen saatlerinde Hıncal Uluç aradı ve şöyle dedi: “Sen Mülkiye’nin arka kapısından mı çıktın, kim mezun etti?”

Hıncal Ağabey, Sağlık Bakanı’nın görevden alınmadığını, istifa ettiğini hatırlatınca, bende de jeton düştü!

Biraz geç oldu ama olsun.

Evet, Sağlık Bakanı görevden alınmadı, kendisiyle birlikte “gönderilen” diğer bakanlar gibi istifa etti.

Çünkü bizim anayasal düzenimizde başbakanların, bakanları görevden almak gibi bir yetkileri yok. Normal olarak Başbakan bir bakanla çalışmak istemiyorsa istifasını isteyebilir, bakan istifa etmek istemezse bu kez Başbakan gidip hükümetinin istifasını Cumhurbaşkanı’na verir. Cumhurbaşkanı, yeni hükümetin güvenoyu alacağını düşünürse görevi yine aynı Başbakan’a verir, böylece yeni hükümette o istenmeyen bakan yer alamaz.

Bu çetrefilli yollara girmemek için bizim siyaset geleneğimizde bakanlardan boş kâğıda imza atmaları istenir, Başbakan bunu alır kasasına koyar, canı istediğinde de üzerine bir istifa mektubu yazıp kendi kendisine verir, işleme alır.

Son zamanlarda bu boş kâğıda imza atmanın iyice çığırından çıktığını da biliyoruz.

Artık kanun teklifleri bile böyle kâğıtların üzerine yazılıyor, milletvekili altında kendi imzası bulunan kanun teklifinin ne olduğundan çoğu kez haberdar bile olmuyor.

“Türk işi demokrasi” böyle! Yoksa “Türkiyeli işi demokrasi” mi demeliydim?

Sarp’ın Umudu!

BUGÜN 28 Şubat Dünya Ender Hastalıklar Günü. Genetik Hastalıklı ve Engelli Çocuklar Yardımlaşma Derneği bu amaçla bir kampanya düzenledi. Bir mavi kurdeleyi bugün yakanıza takarsanız başkalarının da bu hastalıklarla ilgili farkındalık geliştirmesine yardımcı olabilirsiniz. Ayrıntılı bilgiye www.sarpinumudu.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.