Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İslamcı yazarlarda Fethullah Hoca korkusu

FEHMİ Koru, geçtiğimiz pazar akşamı evinde gazetecileri ağırlamış. Taraf’ta Rasim Ozan Kütahyalı’nın yazdığına göre seçkin bir topluluk varmış, yemek yenilip, sohbet edilmiş. Meselenin bu kısmıyla ilgili değilim, afiyet olsun demekle yetinmeliyim.

Yemekte güncel konulardan biri olan “Fethullah Gülen’in WSJ demeci” de tartışılmış.

Kütahyalı, Fethullah Hoca’nın söylediklerinin yanlış olduğunu düşündüğünü belirttikten sonra şöyle yazıyor:

“Bir yandan yazılmamak kaydıyla olan özel konuşmalarda birçok isim Gülen’e karşı burukluğunu belirtiyordu, bir kısmı şaşırmıştı. Burukluğunu ve sitemlerini anlatanların bir kısmı Gülen’den çok içten biçimde ‘Hocaefendi’ diye bahsetmeye devam ediyordu, çünkü Gülen’le manevi gönül bağları vardı. Öte yandan kimi isimler Gülen’i eleştirmeye çekindiklerini de ifade ettiler. ‘Eskiden böyle değildi, Gülen’e dair daha rahat yazılıyordu, şimdi herkes söyleyeceğini yutuyor’ dedi bir davetli. Buradaki ‘çekinti’ Türkiye’nin çıkarını düşünerek olan bir çekinti de değil, bildiğiniz korkuya benzer ‘Acaba başıma bir şey gelir mi?’ duygusuyla karışık bir çekintiydi bu. İslami kesim içinde bile Fethullah Gülen ve hareketine dair bu hisler yükselmeye başladıysa durum iyi değil demektir.”

Kütahyalı, bunu “ulusalcılar tarafından uydurulmuş şehir efsanelerinin etkisinde kalmaya” bağlıyor.

Ama yazıdan anlıyoruz ki bu konuda İslamcı gazetecilerin çoğunluğu gerçekten düşündüklerini yazamıyorlar. Kütahyalı “Karnından konuşmalar, içinden geçeni saklamalar artıyor” diye yazıyor.

Demek ki Fethullah Gülen’i eleştiren bir şeyler yazdığımızda bizlerin başına gelenler, yandaş arkadaşların da başına geliyormuş!

Hamas, terör örgütü mü değil mi?

HAMAS’ın bir terör örgütü olup olmadığı ile ilgili bir tartışma var. Başbakan “değildir” diyor, ABD ve AB ise “terör örgütü” diyor.

Bu konudaki kafa karışıklığımı gidermek için internette Türkiye Cumhuriyeti’nin il emniyet müdürlüklerinin sayfasına girdim.

Genellikle şöyle bir giriş yapmışlar: “Terör ve terörizm konularında farklı yaklaşımlar sergilenmektedir. Bu nedenle, kavramları zihinlerde berraklaştırabilmek için yerli ve yabancı kaynaklarda yer alan tanımların birlikte incelenmesinde fayda vardır.”

Demek ki kafa karışıklığı sadece bizlere özgü bir durum değil.Emniyet Müdürlüklerimiz terörü “kamu otoritesini veya toplum yapısını yıkmak için girişilen korku ve yılgınlık saçan şiddet hareketleri” olarak tanımlıyor. “Kitlelere yönelik hedef gözetmeyen şiddet eylemlerini” terörizm olarak açıklıyor.

Yani bir kişi üzerine bombalar sarıp, bunu bir belediye otobüsünde ya da bir pazaryerinde patlatır, kitlelere yönelik hedef gözetmeyen bir şiddet uygularsa terör eylemi yapmış oluyor.

Oturduğumuz yerden, nereye düşeceğini bilmeden bir füze fırlatsak ve oradan geçmekte olanları öldürüp, yaralasak, camı çerçeveyi indirsek, bu da terörizm oluyor.

Ya da topluma korku salmak için belli bir hedefe yönelik olarak şiddet uygularsa, bu da terörizm oluyor.

Yani bazı kesimlerin Hamas’ı bir “terör örgütü” olarak nitelemesi boşuna değil.

Hamas’ın içinde bulunduğu durum elbette kolayca içe sindirilebilecek bir şey değil.

Ama amaç ne kadar ulvi olursa olsun, eğer yaptığınız eylemler hedef gözetmeksizin kitleleri etkiliyorsa terörist olarak nitelenmekten kurtulamıyorsunuz.

Hamas’ın bu durumu en çok Filistin halkına ve o davaya zarar veriyor.

Batılı birçok kişinin İsrail’in acımasız ambargosunu meşru görmese bile sırf bu yüzden anlayabiliyor.

Demek ki Hamas’ın artık bu yöntemlerden vazgeçeceğine Dünya’yı inandırması gerekiyor.

Başbakan Erdoğan’a düşen görev de onları buna yönlendirmek olmalı.

Meşru bir hakkın savunulması, gayrı meşru yollarla olmaz, bunu anlatmalı.

Gazze’de bir bebek var, ölüyor!

MİLLİYET’te Murat Sabuncu’nun Gazze izlenimleri dün manşet olmuştu.

Gazze’de neler yaşandığının elle tutulur, somut bir örneği bu.

Rejat isimli bir bebek, “mavi bebek” hastalığı adı verilen bir hastalık nedeniyle doğduğundan beri kuvözde tutuluyor.

Ameliyat olması şart, ama Gazze’de o ameliyatı yapabilme olanağı yok. Her gün kullanmak zorunda olduğu ilaçların da sonuna gelinmiş, ancak beş günlük ilacı var!

Ameliyat o bölgede sadece İsrail’deki hastanelerde yapılabiliyor. İsrail, izin vermek için bebeğin ailesinin Hamas üyesi olup olmadığını araştırıyormuş. Artık kaç gün daha sürecek, Rejat bebek o süreye dayanabilecek mi Allah biliyor! Diyelim ki ailesinde Hamaslı birileri var, bu durum bir bebeğin ölüme mahkûm edilmesini haklı kılabilir mi? Suç varsa, o kişisel değil midir?

Sadece bu bebeğin durumu bile dünya kamuoyunun dikkatini Gazze’deki insafsız kuşatmaya çekmeye yeterdi.
“Cihada gidiyoruz” gibi öfke ve heyecanla ayağa kalkmak yerine, bu bebeğin durumunu dünya âleme göstermek çok daha etkili olurdu, o kadar insan da ölmezdi.

Başbakan, “İsrail’le kavga eden kahraman” rolünün büyüsüne kapılacağına, tek tek bu işlerle uğraşsaydı hiç kuşkusuz Gazze halkına çok daha yararlı bir iş yapmış olurdu.