Mossad ajanı Türk gazeteciler!
RASİM Ozan Kütahyalı, dünkü Taraf’ta İHH Başkanı Bülent Yıldırım ile yaptığı bir konuşmayı aktardı.
İHH Başkanı, Hürriyet’te yayımlanan baskın sonrası asker görüntülerinin bir üyeleri tarafından gazeteye verilmiş olmasını kabul etmiyor.
“O fotoğrafların devamında İsrailli askerlere yardım ettiğimizin görüntüleri de olması lazım. Niçin o yardım ve tedavi görüntülerini yayınlamıyorlar” diye soruyor.
Kütahyalı gibi iddialı bir gazetecinin o görüntülerin de yayımlandığını İHH Başkanı’na hatırlatmasını beklerdim.
Belki Yıldırım o zaman daha inandırıcı bir şeyler söyleme fırsatı da bulurdu.
Fotoğrafların İHH internet sitesinde yayımlanması için de “Basında yayımlandıktan sonra arkadaşlar koymuşlar. Sonra hemen onları kaldırttık” diyor.
Merak ettim: Madem bu fotoğraflar ancak İsrail tarafından sızdırılabilirdi, İHH nereden buldu? Demek ki bazı İHH üyelerinin elinde bu fotoğraflar olabiliyormuş!
Ama en inanılmazı ise İHH Başkanı’nın kendisini sorgulayan Mossad ajanı ile yaptığını iddia ettiği konuşma.
Yıldırım, kendisini sorgulayan ajan ile konuşmuş o da “Her şey daha yeni başlıyor, önümüzdeki haftadan itibaren neler olacağını, havanın nasıl değişeceğini göreceksin” diyerek, belli yayın organlarının ve belli gazetecilerin isimlerini vermiş.
Yani bir Mossad Ajanı, “düşman” diye sorguladığı kişiye, Mossad’ın istekleri doğrultusunda çalışan gazetecilerin isimlerini tek tek saymış!
Yıldırım “gerekirse” bu isimleri tek tek açıklayacağını da söylüyor.
Bence “gerekir”, hemen açıklasa iyi olur.
Ama palavranın böylesine de daha önce pek rastlamadığımı söylemek zorundayım, kusura bakmasın.
Hangi ajan, kendi gizli servisi adına çalışan gizli isimleri, sorgulayıp sağ olarak bırakacağı birisine söyler? Hiç mi casus filmi seyretmedik? Böyle gizli bilgilerin hangi koşullar altında, ne paralara el değiştirdiğine tanık olmadık?
Ayrıca bir “gizli ajan”, böyle bir “gizli listeyi” birisine rahatlıkla söylüyorsa, önce o listeden kuşkulanmak gerekir, bunu da hatırlatmış olayım. Rasim Ozan Kütahyalı’nın yerinde olsam, bunu da sorardım.
Yıldırım aklından çıkarmasın, yalan en büyük günahlardan biridir.
“Bir hata yaptık” diyerek susup oturacağına, böyle palavralarla kafa karıştırıp, insanları zan altında bırakmanın hesabı, burada olmasa bile onun sonunda gideceğine inandığı yerde elbette sorulur.
Fethullah Gülen’e bir uyarı var
GAZZE’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisinde de bulunan Yeni Şafak yazarı Hakan Albayrak, dün babasının rahatsızlığı nedeniyle kısa bir yazı yazmıştı.
Baba Albayrak’a şifa diliyorum, umarım kısa sürede sağlığına kavuşur.
Konumuz Hakan Albayrak’ın “kısa” yazmış olması değil elbette.
Belli ki Fethullah Hoca’nın “çıkışı” bu çevrede bir tür travma yaratmış.
Albayrak bakın ne diyor:
“Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Mavi Marmara ve İHH ile ilgili beyanının yol açtığı tartışma hakkında uzun uzun yazacaktım ama bugün buna imkân yok. Aslında uzun uzun yazmaya gerek de yok. Söylemek istediğim şu: Malum çevrelerin Müslümanlar arasında fitne çıkarmak için kullandığı bu açıklamayı unutalım gitsin. Herkes bağrına taş bassın ve konu kapansın.
Birbirimizi daha fazla kırmadan, yarayı derinleştirmeden! İnşallah daha çok yol yürüyeceğiz beraber. Birbirimize bakacak yüzümüz olsun.”
Bakalım, Fethullah Hoca, sözünü geri alıp, hiçbir şey söylenmemiş gibi davranabilecek mi? Benden uyarması: Israr ederse, birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar, haberi olsun!
Bu nasıl hukuk bu nasıl vicdan?
ERZİNCAN Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in davası tam anlamıyla bir hukuk skandalına dönüşmüş bulunuyor.
Hatırlayacaksınız, Erzurum’da görülen dava ile ilgili dosya Yargıtay tarafından istenmiş, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi dosyayı Ankara yerine Diyarbakır’a göndermişti.
Gerekçe, dosyadan el çekmiş mahkemenin yetkisine yapılan itiraz idi. İtirazı yapan da dava ile hiç ilgisi olmayan bir kişi idi.
Kanun bu konuda çok açık olmasına ve Yargıtay’ın bununla ilgili suç duyurusuna rağmen, yine sokaktan geçen bir kişinin itirazı üzerine dosya tekrar Diyarbakır’a gönderilmiş.
Amaç çok açık: 11 Haziran’da Yargıtay’da yapılacak duruşmada dosyanın bulunmamasını sağlamak.
Ortaya çıkıyor ki Erzurum’daki mahkeme kararını vermiş, Cihaner davasını süründürdükçe süründürecek.
Öte yandan eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ile ilgili neşriyat da tüm hızıyla sürüyor.
İddia Oktay’ın yargıyı etkileme çabası imiş, bunun için kendisinden tavassut isteyen bir yargıcın atanması için bir-iki telefon konuşması yapmış. Gazetelerde gizli kalması gereken hazırlık soruşturmasının tüm ayrıntıları yayımlanıyor ki kamuoyunda Oktay’a yönelik bir “suçludur” yargısı oluşsun.
Yargıyı kim etkilemeye çalışıyor, bu haberlere bakınca şaşırıyorum.
Öyle görünüyor ki hukuk zorlanarak herkes içeri tıkılabilir ve orada aylarca yatabilir!
Haberlere şaşırıyorum dedim ama acaba asıl şaşırmam gereken şey bizlerin hâlâ nasıl olup da dışarıda kalabildiği mi olmalıydı?