Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İşte demokratik Türkiye

MİLLİYET Gazetesi muhabiri Namık Durukan ile Sorumlu Yazıişleri Müdürü Hasan Çakkalkurt hakkında açılan davada savcı her iki gazeteci için de ayrı ayrı 7 yıl 6 aya kadar hapis cezası verilmesini talep etti.

Gazetecilerin suçu PKK yöneticilerinden Duran Kalkan’ın bir açıklamasını haber yapmış olmaları.

Mahkeme iki yılın üzerinde cezaya karar verir ve Yargıtay da bunu onaylarsa, “demokrasisi şaha kalkmış Türkiye’de” iki gazeteci daha hapse girecek!

Bugün Türkiye’de her gün PKK’nın en başındaki üstelik de hapiste yatan liderinin bile ne dediğini öğreniyoruz.

Bir demokraside, aksi de düşünülemez zaten.

Çok önemli bir sorunumuz var ve tarafların ne dediğini öğrenmek, halkın haber alma hakkı ile ilgili.

Yasaların, özgürlükleri genişletilecek şekilde yorumlanamaması gibi bir sorunumuz olduğu da çok açık.

Demek ki bu konuda harekete geçmesi gereken, ağzından demokrasiyi düşürmeyen, TBMM’de her şeyi yapabilecek çoğunluğa sahip hükümettir.

Eğer bu dava mahkûmiyetle sonuçlanırsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bir kez daha “timsah gözyaşları” dökecek olan hükümet!

Hükümetin basın özgürlüğünün serbestçe kullanımı konusunda çok da istekli olmadığını biliyoruz.

Ama madem yola “tam demokrasi” diye yola çıktılar, bunu da sineye çekmek ve basın faaliyeti üzerindeki ceza tehdidini kaldırmak zorundadırlar.

Bunun için referandumlara, Anayasa değişikliklerine de ihtiyaç yok.

Başbakan’ın bir işaretiyle parmaklarını kaldırıp indirmeleri yeterli olacaktır!

Burhan Bey’in derdine çözüm önerisi

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın referandum gecesi yeni anayasa çalışmaları için “Hazırlığını yap Burhan Bey” diye talimat verdiği TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu “Cumhurbaşkanı’nı halk seçeceği için yakında parlamenter sistem zora girecek” dedi.

Burhan Bey, böylece “başkanlık sistemi için” zemin yoklamalarına başlamış bulunuyor, hayırlı olsun.

Ben de kendisine “Günaydın Burhan Bey” demek isterim, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesinin, sistemimiz üzerinde yaratacağı sakıncaları bizler daha o zaman söylemiştik!

Ama Burhan Bey, parlamenter sistemin geleceği ile ilgili endişeler duyuyorsa da üzülmesin, çaresi var çünkü!

Bugün parlamenter sistemimizi verim alınamaz hale getiren şey “parti disiplini” adı altında uygulanmakta olan “lider sultasıdır”.

Milletvekilleri, siyasi geleceklerinin liderlerin iki dudağının arasında olduğunu biliyorlar, yasama ile yürütme bu yüzden tek adam hâkimiyeti altında kalıyor.

Önce parti tüzüklerinin gerçekten demokratik hale gelmesini sağlayacak bir Siyasi Partiler Kanunu gerekiyor.

Sonra, halkın demokratik tercihlerini adil bir şekilde TBMM’ye yansıtacak bir seçim sistemi!

Seçim barajını indirmek, seçim çevrelerini nüfus ile orantılı hale getirmek, bir bölgede 60 bin oya milletvekili seçilirken, diğer yerde seçilmek için 10 bin oyun yettiği garipliği düzeltmek gerekiyor.

Yürütmenin, TBMM’nin denetim görevini yerine getirmesini engelleyecek tarzda hareket etmesine izin veren TBMM İçtüzüğü de bu arada elden geçmeli tabii.

Yargı deseniz, nasıl olsa AKP’nin iddiasına göre artık “daha bağımsız” oldu, doğru mu söylüyorlar yakında öğreneceğiz!

Burhan Bey, bunları yapabilirse, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı’nın varlığına rağmen parlamenter sistem işler, merak etmesin.

Ama bunları yapmaya kalkışırsa, gelecek dönem yine milletvekili olabilir mi, zannetmiyorum!

Skandal hükümetin işine yaradı

KAMU Personel Seçme Sınavı’ndaki (KPSS) hırsızlığın ardından ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan istifa etti. Bu tutumu, koltuğuna yapışıp kalan, başında bulunduğu kurumların beceriksizliklerini üstüne hiç alınmayan başkalarına da ders olsun.

Dün gazetelere yansıyan haberlere göre, bundan sonra öğretmen alımı için sınavlar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacakmış.

Böylece hükümetin uzun süredir peşinde olduğu bir iş daha, kim tarafından, nasıl yapıldığı hâlâ açığa kavuşturulamayan bir skandal sayesinde hayata geçirilmiş olacak.

Bu sınavların ÖSYM tarafından yapılması, kamu personelinin alımında objektif ölçülerin hâkim kılınmasını amaçlıyordu. Siyasi iktidarların, sırf yandaş diye yetersiz personeli işe almasının önünü kesmek için düşünülmüştü.

Bir “hırsızlık” vakası, yeniden başa dönmemize yol açıyor.

Komplo teorilerine meraklı olsam, bu hırsızlığın sırf bu amaca ulaşmak için tertip edildiğini düşünürdüm.

Bugüne kadar gayet iyi yürüyen bir sistem, bir başarısızlık üzerine terk edilecek.

Marifet, sistemi bırakmak yerine, bir daha böyle hırsızlıkların olmaması için gerekli önlemleri almak değil midir?

Prof. Dr. Yarımağan, istifasından sonra ısrarla içeriden bir sızma olmadığını, bir “koca kulak” marifeti olduğunu söylüyor.

Acaba soruşturmanın bu yönde derinleştirilmemesi “Atlantik ötesini” üzmemek için mi?