Karakolda ‘ayna’ var, ‘kamera’ yok!
İZMİR’de “dur ihtarına uymadı” denilerek polis tarafından açılan ateş sonucunda öldürülen Baran Tursun adına kurulan vakıf, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na başvurarak “polis karakollarında ölü bulunanlar” ve “faili polis olan ölüm olaylarının” incelenmesini istedi.Polis Vazife ve Salâhiyetleri Yasası’nda 2007 yılında yapılan değişiklikten bu yana 24’ü karakollarda olmak üzere faili polis olan 107 ölüm vakası gerçekleşmiş. O tarihte yasada yapılan değişiklik ile polisin silah kullanma yetkisinin artırıldığını hatırlayalım.
Vatan’dan Kemal Göktaş’ın haberine göre, karakollarda meydana gelen 24 ölüm olayının 24’ünde de karakollarda bulunması gereken kameraların “bozuk” olduğu tespit edilmiş. Bu olaylarda soruşturmaların, kameralar bozuk olduğu için polislerin ifadeleriyle yürütüldüğü belirtiliyor.
Karakollarda bulunması gereken kameraların nasıl olup da çalışmadıkları ile ilgili herhangi bir soruşturma da yapılmamış.
Karakollara güvenlik kameralarının konulmasının nedeni, işkence ve kötü muamele ile mücadele etmekti.
Ama gördüğünüz gibi ölümlü vakalarda kameralar nedense bozuluvermiş. Böyle olaylardan sonra kayıtların silinerek, kameraların bozulduğunu düşünmemiz için 24 sebep var!
Bu durumda da yine aynı noktaya geliyoruz: İşkence ve kötü muameleye “sıfır tolerans” hedefi gerçekleşmiyor, çünkü böyle durumlarda idarenin, polisin ve yargının refleksi suç işleyen polisi korumak yönünde gerçekleşiyor.
Bu tutum değişmediği içindir ki karakollarda kötü muamele ve işkence de bir türlü önlenemiyor. Kuşkusuz eskisine göre daha ileri bir noktadayız ama bu ülkenin bir tek karakolunda, bir tek işkence olayının bile gerçekleşmesi, ülkeyi yönetenler için yüz kızartacak bir durum olmalı.
Henüz o noktaya gelmedik, kimsenin yüzünün kızardığı yok!
Cezaevinde tecavüz ve taciz iddiası önemsiz miydi?
ADANA ’nın Pozantı ilçesindeki M Tipi Cezaevi’nden tahliye edilen 7 çocuğun “işkence, tecavüz ve cinsel taciz” iddiaları, büyük gazetelerin önemli bölümünde yer almadı.
Gazetelerin yazıişleri bu iddiayı inandırıcı bulmadıkları için görmemiş olabilirler. Buna bir şey diyemem.
Ama yandaş medyanın eğer işkence ve kötü muamele iddiaları, kendilerine yakın buldukları kişilerden kaynaklanmıyorsa haberi yok sayma eğilimi içinde oldukları su götürmez.
Geçenlerde Yeni Akit gazetesi, Kaplancıların liderinin işkence iddialarını sürmanşetinde vermişti mesela. Ama böyle kendilerine “uzak” buldukları kişilerle ilgili iddiaları yayımlamıyorlar.
Bu konudaki hassasiyet, siyasi fikirler ve tutumlar ile ilgili olmamalı.
İşkence ve kötü muamele, bir insanlık suçudur ve herkesin ortak problemidir.
Bununla topyekûn mücadele edilmediği sürece de bir ilerleme kaydedebilmek maalesef mümkün olamıyor.
Yandaş medya daha çok hükümeti koruma refleksi ile hareket ediyor ve yanlış yapıyor.
Çünkü böyle iddiaların olduğu bir ülkede hükümet etmek, esasen utandırıcı bir durumdur.
Nitekim Adalet Bakanlığı böyle iddialara karşı hareketsiz kalmıyor. Bakanlık, bu haberler üzerine inceleme başlattı ve bir müfettişini cezaevine gönderdi. Bakanlık’tan yapılan ilk açıklamada cezaevindeki durumun sözü edilenden farklı olduğu da belirtiliyor ancak müfettişler iddiayı dile getiren İnsan Hakları Derneği ile de görüşecekler.
Doğru tutum da zaten budur.
Ancak bakanlığın da şunu göz ardı etmemesi gerek: Doğruluğu tespit edilen iddialar ile ilgili örnek olacak cezalar verilmeli ve cezaevleri sürekli denetim altında tutulmalı.
Yoksa bu tür olayların önüne geçebilmek mümkün olmayacak.
Müzikli sandalyeler oyununda yeni perde
CHP çifte kurultayını tamamladı ve Kemal Kılıçdaroğlu, parti içindeki hâkimiyetini tescil ettirdi.
Bundan sonrası için CHP’de önemli değişimler bekleyenlerin yanılacağını şimdiden söyleyebilirim.
Her ne kadar sorun fikir ayrılıkları gibi gösterilmeye çalışılmış olsa da meselenin özü “koltuk” ile ilgilidir.
Baykal ve Sav klikleri bu partiyi kendi yarattıkları tüzük ile yıllarca yönettiler, şimdi kendi eserleri tüzük ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiyi yönetmesini seyretmek durumunda kalacaklar, durum onlar açısından bundan ibarettir.
Şimdi “idareimaslahat” sırası Kemal Kılıçdaroğlu ekibine geçmiş bulunuyor.
Bugüne kadar bu partinin değişen dünya ve ülke şartlarına uygun bir hale getirilmesi yolunda önemli bir iş yapabildiklerine tanık olmadım.
Denebilir ki “Parti içindeki sorun çözülmeden bu zaten yapılamazdı”. Olabilir, belki acele hüküm veriyorum, beklemek gerekebilir.
Ama bunca süre içinde bu partinin yeni şeyler söylemeyi başaramamış olmasından yola çıkarsam iyimser de olamıyorum.
AKP’nin en büyük şansı da zaten bundan kaynaklanıyor: Ne CHP ne de MHP kendini yenilemeyi başarabiliyor.