Hükümeti kızdıran soruşturmalardan uzak durun!
KAMU İhale Kurumu (KİK) yolsuzluğunu araştıran polisler ve soruşturan savcıların başına ne zaman bir iş geleceğini merak ediyordum.
Merakımı dün sabah gazeteleri okurken giderme olanağını buldum. Emeği geçenlere, yani beni bu durumdan haberdar eden Milliyet muhabiri Tolga Şardan ile beni yanıltmayan Emniyet Genel Müdürü’ne teşekkürü borç bilirim!
Biliyorsunuz yeni hukuk ve suç takip düzenimizde hükümetin hoşuna gitmeyen soruşturmaları yürüten savcı ve polislerin başlarına her şey gelebiliyor.
Bakın Deniz Feneri savcıları bugün yarın yargıç karşısına çıkacaklar ama bu kez sanık olarak. MİT KCK soruşturmasının savcısı ve polisleri de yakında benzer bir durumla karşılaşırlarsa, şaşırmayın sakın.
Kamu İhale Kurumu’ndaki yolsuzluk soruşturması da hükümeti kızdıran bir soruşturma olmalıydı, nitekim öyle olduğu da ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürü KİK dosyasından “basına bilgi sızdığı için” Ankara Emniyeti’ne müfettiş gönderdi ve bilgilerin nasıl, kimler tarafından sızdırıldığını araştırtıyor.
Şimdi KİK soruşturması ile ilgili bilgilerimizi tazeleyelim: Milyonlarca liralık (eski parayla trilyonları bulan) yolsuzluk soruşturmasında biri KİK üyesi, ikisi raportör üç kişi tutuklandı.
Bu beyler AKP hükümeti tarafından 2007 yılında İller Bankası’ndan KİK’e atandılar.
Neden atandıklarını tahmin etmek kolay, bu hükümet döneminde “bizden onlardan” ayrımı kamu kuruluşlarında yükselmenin birinci şartı oldu. Yani bu kişilerin başlarına gelen olumsuz durumlardan hükümetin hoşlandığı söylenemez.
Zaten Emniyet Genel Müdürü’nün “basına bilgi sızdı” diyerek inceleme başlatması da bu rahatsızlıktan kaynaklanıyor olmalı.
“Gizli kalması gereken hazırlık soruşturması” ilkesi sadece bu tür durumlarda hatırlanıyor. Yani önce Deniz Feneri, sonra MİT KCK ve şimdi de KİK soruşturmaları”!
Öbür soruşturmalarda sanıkları peşinen kamuoyunda mahkûm edecek, aralarında bazı yalan yanlış bilgilerin de olduğu konuları sızdırmak ise serbest!
Korkarım şimdi sıra KİK yöneticilerini tutuklatan savcıya gelecek. Bakalım, bekleyip göreceğiz.
Peşin hükümlü yargılama mı?
NORMAL bir hukuk düzeninde bir suçlamayı yönelten kişinin ki bu savcılık makamı oluyor, iddiasını ispat etmesi gerekir.
Sürmekte olan bazı davalara bakınca bunun tam tersinin beklendiğini görüyorum. Yani suçlanan kişinin, suçlamanın geçersizliğini kanıtlaması gerekiyor.
Savcılık bir iddiada bulunuyor ve ondan sonra anlat derdini anlatabilirsen.
Meselâ Balyoz davasında bazı sanıklar, suç olan belgeyi bilgisayarlarında oluşturdukları tarihte yurtdışında görevde olduklarını belirtiyorlar, bunu kanıtlıyorlar ama karar: Tutukluluk halinin devamına!
Geçtiğimiz hafta boyunca şike davasında sanıkların savunmalarını dinledik.
Aziz Yıldırım ileri sürülen somut iddialar ile ilgili somut cevaplar verdi. Gerçi bunlar gazetelerde, soruşturmanın başında sızdırılan iddialar kadar geniş yer almadı ama Fenerbahçe’nin internet sitesinde bu iddialara verdiği yanıtları bulabilirsiniz.
İlhan Ekşioğlu, “şike parası” olduğu iddia edilen harcamaları nereye yaptığının belgelerini sundu.
Fenerbahçe Muhasebe Müdürü Tamer Yelkovan, kulüpte iki yöneticinin imzası olmadan her hangi bir ödeme yapılamayacağını ve her işlemin nedeninin kulüp kayıtlarında bulunduğunu söyledi.
Ama geldiğimiz yer yine “tutukluluk hallerinin devamına” noktasından ileri değil.
Dava ile ilgili bütün deliller toplanmış olmalı. Sanıklar, kendilerine yöneltilen iddialar ile ilgili savunmalarını yapmışlar, belgeler sunmuşlar, 2,5 milyon doların bir küçük bond çantaya sığmayacağını kanıtlamışlar. Kaçma olasılıkları zaten yok. Ama neden hâlâ tutuklu yargılanıyorlar, anlamak kolay değil.
Mahkeme elbette bu aşamada beraat ya da mahkûmiyet kararı verebilecek durumda değil. Ama en azından uzayan tutukluluk hallerini kaldırabilirdi.
Peşin hükümlü bir yargılama olmadığına inanmak istiyorum. Nasıl inanacağımı ise mahkemenin dava sürecindeki tutumu gösterecek.
Fıkra değil, gerçek!
DOĞRUSUNU isterseniz CHP’nin çifte kurultayı ile ilgili haberler hiç ilgimi çekmiyordu, onun için de gazetelerde sadece başlıklara göz atmakla yetiniyordum.
Ama çok büyük bir eğlenceyi kaçırdığımı Aslı Aydıntaşbaş’ın dünkü yazısından öğrendim.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eski Genel Başkan Deniz Baykal’ı kurultaya davet etmek için aramış. Deniz Baykal da bu davet üzerine Kılıçdaroğlu’ndan şöyle bir dilekte bulunmuş: “Yerel seçimlerde adayların ön seçimle belirlenmesini sağlayacak bir tüzük değişikliği yapın.”
Kendimi tutamayıp bir kahkaha attım!
Yıllarca milletvekili ve belediye başkanı adaylarını belirlemek için ön seçim yapmayan Deniz Baykal’ın bu noktaya gelmiş olmasını çok eğlendirici buldum.
Demek ki bu eleştiriyi yaptığımızda geçmişte bize kızmış olsa bile aklında bir iki küçük ders kalmış diye düşündüm.
Pazartesi hatırlatması
ARTIK sizler de sıkıldınız mı bilmiyorum ama aynı soruyu her pazartesi sormaktan içime fenalıklar geldi. Fakat sormaya devam etmek zorundayım: KPSS soruşturması ne oldu?
Bir örgütlü suç çetesi KPSS sorularını çaldı ve Türkiye çapında dağıttı. Demek ki gayet organize bir durum söz konusu!
Başbakan, MİT Müsteşarı’nı ve Emniyet Genel Müdürü’nü çeteyi yakalamaları için özel olarak görevlendirdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da işin peşinde!
Aradan bir yıldan fazla zaman geçti. O gün doğan çocuklar neredeyse konuşmaya başlayacaklar ama KPSS çetesi hâlâ ortada yok.
Bu çeteyi kim koruyor acaba?