Listeler üzerine bir ön değerlendirme
MİLLETVEKİLİ listeleri ile ilgili değerlendirmeler gazeteleri bir süre daha meşgul edecek. Herkes kendi meşrebine göre bir değerlendirme yapıyor ama bu konuda da birinciliği Sabah gazetesine, ikinciliği ise Posta gazetesine verdim!
AKP 333 milletvekilinden 167’sini liste dışı bıraktı. CHP ise 101 milletvekilinden 75’ini listesine koymadı. Bunların bir bölümünün ön seçimi de kaybettiğini belirteyim.
Sabah AKP’nin yaptığını “budama” olarak tanımlamış. Böylece “daha güçlü geleceği” ihsas ediliyor. Aynı şeyi yapan CHP’nin tutumunu ise “tasfiye” olarak nitelendirmiş. AKP’nin bazı milletvekillerinin yeni listede olmaması “listede yoklar” diye değerlendirilirken, CHP’nin aynı işi yapması “saf dışı bırakmak” olarak tanımlanıyor!
Böylece aynı yolu izleyen iki partiden birinin “iyi” diğerinin “kötü” bir iş yaptığı ima ediliyor.
Posta ise tam tersi bir değerlendirme yapmış: “AK Parti ve MHP aynı, CHP devrim yaptı” manşeti biraz “gönül gözüyle” atılmış gibi geldi bana.
Kişisel görüşüm AKP’nin listesinin iç tutarlılığının daha iyi olduğu yönünde. MHP’de fazla bir değişim olmadığı için bu parti açısından da benzer şekilde düşünebilirim.
Ama CHP’nin listesi bir yandan “yenilenme” arzusunu yansıtırken, diğer yandan da “birbirine benzemezler”i bir araya getiriyor gibi. Şık bir deyim kullanmak gerekirse “eklektik” bir liste bu.
Mehmet Haberal’ı yıllardır tanırız, AP-DYP çizgisinden CHP’ye nasıl ulaştı, anlamak kolay değil. Sinan Aygün’ün de CHP’li olabildiğini görüp, şaşırdığımı söyleyeyim.
Bir de “merkez sağ seçmeni tavlamak için” her partinin listelerine serpiştirdiği eski DYP’li, ANAP’lı bakanlar var. Hepsi daha önce seçim kaybetmiş isimler. Şunu merak ediyorum: Seçmen bu kişileri beğeniyor olsaydı, önceki seçimlerde onları “liste dışı” bırakır mıydı?
Yıldırım ve Türköne!
AKP’nin bazı bakanları “kıyı kentlerine” kaydırması, bu partinin bölgedeki oylarını artırmayı amaçlıyormuş, öyle deniliyor.
Bu ne kadar gerçekleştirilebilir bir şeydir bilebilmek mümkün değil ama İzmir’e kaydırılan eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın doğru bir tercih olmadığını şimdiden söyleyebilirim.
Hatırlayacaksınız, yıllar önce geziden karayoluyla dönerken bir yol lokantasında çekilmiş bir fotoğraf vardı.
Binali Yıldırım, o lokantada erkek arkadaşlarıyla bir masada oturmuş yemek yiyordu. Hemen yandaki masada tek başına oturup yemek yiyen kadın da Binali Yıldırım’ın eşinden başkası değildi.
Bence sadece bu fotoğraf bile İzmirlileri, özellikle de kadın seçmenleri rahatsız etmeye yeter de artar bile.
Bir de Türköne Ailesi’nin liste hüsranından söz etmeden olmaz!
Hatırlayacaksınız AKP milletvekili Özlem Türköne bu dönem “çocuğu ile daha çok ilgilenebilmek amacıyla” milletvekilliği aday adayı olmamıştı. Onun yerine eşi, Zaman yazarı Mümtazer Türköne aday adayı olmuştu.
Açıklanan AKP listesinde Mümtazer Bey’in yer bulamamış olmasını nasıl açıklamalıyız bilemiyorum.
Acaba Başbakan, “Aile içi devir teslim görüntüsü hoş değil” diye mi onu listeye koymadı, yoksa Tansu Çiller’in danışmanı olduğu dönemde Susurlukçular için “Devlet için kurşun atan da bir, yiyen de birdir” vecizesinin düşünsel mimarı olduğu için mi? Yoksa “açılım sürecinde” Abdullah Öcalan’a “paşalık verilmesini” teklif ettiğinden mi?
Başbakan bunun nedenini açıklayıp merakımızı tatmin etmeyecektir, buna da eminim.
Heyecanlı adaylara bir tavsiye
TOPLAM 550 sandalyeli TBMM’de önümüzdeki dönem en iyi ihtimalle geçen dönemden 280 milletvekili yer alamayacak. Oy oranlarının ne olacağını şimdiden bilebilmek mümkün değil tabii, bu sayı daha da artabilir.
Aday listelerini “yetkili parti kurulları” görüntüsü altında parti liderlerinin belirlediği bir ülkede böylesi çok normal!
Bu milletvekillerinin içinde lideri için TBMM’de kavgalara girmiş, liderin gözüne girmek için rakip parti liderleri için ileri geri konuşmuş birçok isim var.
Şimdi kuşkusuz ki “Bu kadar fedakârlık yaptım, neden beni listeye koymadı” diye biraz kırgınlık, biraz kızgınlıkla düşünüp duruyorlardır.
Nedeni çok basit: Siyasetteki konumlarını liderlerine borçluydular, parti içinde çalışıp etkinlik sağlamak yerine parti liderinin gözünün içine baktılar, örgütte güçleri olmadığı için de üzerlerine kolayca birer çizik atılıverdi!
Şimdi “Listelerin iyi yerindeyim, milletvekilliği çantada keklik” diye düşünen adayların bundan bir ders çıkarmaları gerekir.
O listelere sizi liderleriniz koydu ama unutmayın ki listeye koymayı bildikleri gibi üzerinizi çizmeyi de iyi biliyorlar.
Seçilince liderin vekili gibi değil de milletin vekili gibi davranmaya gayret eder, seçim bölgenizi ve seçmenlerinizi unutmazsanız belki listedeki yeriniz yine garanti olmaz ama parti içinde gücünüz olur.
Hiçbir lider de parti içinde güçlü olan bir politikacıyı bir kalemde silip atamaz, silmeden önce birkaç kez düşünmesi gerekir!