Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Magazin deyip geçmemek gerek

BAZI okuyucular için gazetelerin magazin haberleri okunmaya değmez, gündemi gereksiz yere işgal eden haberler gibi görünür.

Magazin haberlerine ayrılan yer nedeniyle gazetelerin yöneticilerine tepki mektupları yazılır, telefonlar edilir.

Oysa magazin haberlerinin önemli bölümü toplumun görünmeyen, belki bilinen ama üzerinde konuşulmak istenmeyen yönlerini gözler önüne serer.

Nasıl bir toplum içinde yaşadığımızı bizlere bir kez daha hatırlatır.

Hafta başından beri Hürriyet Magazin Servisi’nin gündemimize getirdiği bir konu var. İki değişik olay, dört değişik kahraman ama ortak bir toplumsal sorun. (Haber çok ilgi görmüş olmalı ki dün Hürriyet internet sitesinde en çok okunan üçüncü ve on ikinci haber olmuşlar.)

Olayların kahramanı olan erkekler bir süre önce ayrıldıkları sevgililerini dövmüşler. Bir tanesinin ne iş yaptığını bilmiyorum, diğeri çok tanınmış ve başarılı bir spor adamı.

Benim tanımadığım kişi de belli ki okumuş, iş güç sahibi bir insan.

Bir tanesi yaptığı eylem için “vicdan azabı çektiğini” söylüyor, diğeri ise pek rahatsız görünmüyor ve dövdüğü kadının ruh sağlığının yerinde olmadığından söz ediyor.

Bir kez daha ortaya çıkıyor ki kadınlara karşı şiddet uygulamak, bazılarımızın zannettiği gibi sadece ekonomik olarak sıkıntı çeken, eğitimsiz, toplumda önemli yeri olmayan kişilere özgü bir davranış biçimi değil.

Bunun en temel nedeni hiç kuşku yok ki toplumumuzun kadını değersiz ve ikinci sınıf bir varlık olarak görüyor olması.

Kadını erkeğin malı gibi gören bir anlayış var ve bu anlayış toplumuzca o kadar içselleştirilmiş ki en eğitimli erkekler bile “gerekli gördüklerinde” kadınları dövme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar.

Ve hiç kuşkusuz ki daha da acısı kadınların büyük bölümünün de bunu “normal” görmesi.

Ayakta durmak için bir erkeğin desteğine ihtiyaç duymayacak durumdaki kadınlar bile bunu sineye çekebiliyor. Nitekim dayak yiyen kadınlardan biri Kelebek’e “biz bu olayı unuturuz” diyebilmiş ve karakola yaptığı şikáyetini de geri çekmiş.

İşte “magazin haberi” denilerek küçümsenen bir haberin işaret ettiği toplumsal gerçeğimiz bu.

Okullarda kulak çekmek hálá moda!

OKULLARDA yaşan şiddet olayları tartışılırken Radikal Gazetesi çok ilginç bir araştırmanın sonuçlarını yayımladı.

Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Dilek Gözütok başkanlığındaki bir ekibin 14 yıl arayla yaptığı iki araştırma okullarımızda dayak ve şiddet uygulamanın değişmeyen bir “eğitim biçimi” olduğunu ortaya koyuyor.

Aradan geçen 14 yılda yöntemler değişmemiş. Kulak çekme yüzde 43 ile hálá liderliğini koruyor. Tokat atma yüzde 38 ile ikinci. Tebeşir, silgi fırlatma yüzde 28, tekme atma yüzde 13 ile en yaygın cezalandırma biçimleri.

Ve çok çarpıcı bir sonuç: 1992 araştırmasında “dayakçı öğretmenler” özel hayatlarında sorunlu ve mesleki açıdan yetersiz görülen kişilerken, 2004 araştırmasında “yeterli ve titiz” öğretmenlerin de dayak atmaya başladıkları görülüyor.

Belli ki şiddet eğilimi sadece öğrencileri değil, öğretmenleri de eline geçirmiş.

Bu tabloya bakıp, hepsi yetişkin ve eğitimli öğretmenlerin de Kurtlar Vadisi’ndeki Polat’a özendiklerini iddia edemeyeceğimizi düşünüyorum.

Ve herhalde medyadaki şiddet haberlerinden de etkilenmiyor olmalılar!

Demek ki çok daha derin bir sorunumuz var.

Sanıyorum ki bu, en temel insan haklarına karşı toplumumuzda duyulan saygının azlığından kaynaklanıyor.

Kopenhag ve Maastricht Kriterleri’ni belki çok zorlanmadan yakalayabileceğiz ama öyle görünüyor ki bizim çok daha köklü bir toplumsal dönüşüm projesine ihtiyacımız var.

Mehmet Ali Şahin atamayı biliyormuş

MERKEZ Bankası Başkanı’nın atama kararnamesinin bakanlara boş olarak imzalatıldığı haberleriyle ilgili bir yorum yapmış ve imzasına sahip çıkamayan bakanlarımızı eleştirmiştim.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, eleştiri yaparken kullandığım üslubun incitici olduğunu ve haberin de gerçeği tümüyle yansıtmadığını anlatan bir açıklama gönderdi.

“Ben boş káğıda imza atmam, kimin atanacağını bilerek imzaladım” dedi.

Bu tür eleştirilerde kişisel olarak incitici ifadeler kullanmamaya özen gösteriyorum ama demek ki ölçüyü kaçırmışım.

Bunun için okuyucularımdan ve eleştirdiğim kişilerden özür dilerim.

Ancak boş kararnameye imza atmakta sakınca görmeyenlerin de yaptıkları hareketin ne anlama geldiğini bir kez daha düşünmelerinde yarar olduğu kanısındayım.

Bir koltuğu koruma kaygısı, bu tür davranışları hoş görmemize neden olmamalı.