Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Rahşan Hanım çok haklı!

RAHŞAN Ecevit dün bir yazılı açıklama yaptı ve şöyle dedi: “Bülent Ecevit’in 1986 yılında özenle kurduğu bu parti, artık varlığının nedeni anlaşılamayan, söylemleri ve eylemleriyle neyi amaçladığı bilinmeyen bir kuruluş haline gelmiştir. Bu nedenle Demokratik Sol Parti ya adını değiştirmeli ya da Bülent Ecevit’in adını kullanmaktan vazgeçmelidir.”

Rahşan Hanım haklı ama biraz gecikmiş bir açıklama yaptı.

Bu partinin “Demokratik Sol” olan ismini daha Bülent Ecevit hayatta iken değiştirmesi gerekiyordu, çünkü bu partide ne “demokrasi” söz konusuydu, ne de sol bir politika!

Türkiye’nin sorunu da esasen bundan kaynaklanıyor.

Sosyal demokrat olduğunu ileri süren, bazen iktidar ortağı olma şansını da bulan iki büyük parti ne solcu olabildi ne de kendi içinde demokrat!

Kendi içinde demokratik süreçleri işletemeyen bir parti, adına ne derse desin sosyal demokrat bir parti olamaz.

Nitekim bugün CHP’nin, liderinin elinde oradan buraya savrulmasının nedeni de budur.

Deniz Baykal’ın çarşaflı kadınları partisine üye kaydederek başladığı ve kendi deyişiyle “önceden düşünülmediği için” benim “savrulma” diye tanımladığım “sözde açılım” da bunun sonucudur.

Elbette sosyal demokratlar, kimin nasıl giyindiğiyle ilgilenmezler. Demokratik bir kitle partisinde de her türden insan bulunabilir, bulunmalıdır. Bu tür bir partinin özgürlükçü, eşitlikçi politikalarıyla mutabık olmak kaydıyla!

Kadınların toplumsal yaşam içinde yer alabilmeleri için ille örtünmeleri gerektiğini savunan bir anlayışa böyle bir partide yer yoktur.

Bu toplumsal bir gerçekliktir ama sosyal demokratlar da zaten bu sosyal gerçeklikle mücadele etmek, onu değiştirmek, kadınları özgürleştirmek için vardırlar.

Çarşafı, burkayı olduğu gibi kabul etmek için değil!

Kazanın sorumluları istifa ederler mi?

DÜN, metrobüs inşaatının olduğu otoyolda iki kişinin öldüğü bir trafik kazası oldu. Metrobüs yolu nedeniyle emniyet şeridi kalmayan bu otoyol üzerinde daha önce de ölümlü kazalar olmuştu.

Sayının çok olmamasının bir tek nedeni var: İstanbul’da sürücüler, bu tür beklenmeyen durumlara alışkınlar ve kaza olmuyorsa bu biraz da mucizelerle açıklanabilir.

Otomobillerin yolun giriş çıkışa kapalı olmasına güvenerek hızla seyrettikleri bir yolun orta yerine, yol inşaatından çıkan bir iş makinesine çarpan düne kadar olmadıysa, bunun nedeni de bu mucizedir.

Ama bu kez kader iki kişiye gülmedi. Sevenlerinin başı sağ olsun.

Bu kazanın sorumlusu ne iş makinesinin sürücüsüdür, ne de kader!

Manevra alanı otoyol olan bir iş makinesi sürücüsü ne yapabilirdi ki?

Sorumlu, böyle kazalar olabileceğini hesaba katmayarak, iş makinelerini o yola sokan yetkililerdir.

İş makinesi nerede manevra yapacak, yolda hızla akıp giden trafiğin önüne çıkmadan bunu yapabileceği bir alan var mı, böyle bir alan yoksa trafik akışı o bölgede nasıl yavaşlatılacak, sürücüler hızlarını düşürmeye yetecek kadar bir mesafe önceden yeterince uyarılmış oluyorlar mı?

Bu tür önlemlerin alınmasını denetlemek kimin işi? Denetimler titizlikle yapılıyor ve her gün inşaatın ilerlemesine göre yeniden gözden geçiriliyor mu?

Bu soruların yanıtını düşünüp tedbirleri alması gerekenler kimlerse, o kazanın sorumlusu da onlardır.

Bakalım, “Ben hata yaptım, özür dilerim” diyerek istifa edecek bir tek kişi çıkacak mı?

Doğrusunu isterseniz hiç sanmıyorum.

Belediye’den metrobüs açıklaması

İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan (İBB) bir açıklama aldım.

Hollanda’dan tanesi 1 milyon 200 bin Euro’ya ithal edilen üç körüklü 50 adet Phileas marka otobüsün belediye garajında beklediğini yazmıştım.

Başkanlığın açıklamasında metrobüsün tek yönde ve tek saatte 35-40 bin yolcu taşıma kapasitesi olduğunu, şimdiden sabah ve akşam saatlerinde bu sayıya ulaşıldığını belirtiyor.

Buna bir itirazım yok. Bu hat, tam kapasiteyle çalışmaya başladığında ciddi bir ulaşım çözümü olacak, bunu kabul ediyorum. (Elbette yolun bölünerek, emniyet şeritlerinin kaldırılarak inşa edilmiş olmasına itirazım saklı.)

İBB, Phileas’ların bu yol için maliyeti en düşük araçlar olduklarından ithal edildiklerini savunuyor.

Şu anda 17 tanesi gelmiş araçların, neden hálá servise sokulmadığını ise açıklamıyor.

Şu anda kullanılan ve Almanya’dan ithal edilen iki tipteki otobüsün, neden Türkiye’deki Mercedes fabrikasında yaptırılmadığına ilişkin bir açıklama da yok.

Madem Phileas’ların 20 yıllık işletme maliyetleri, bugün kullanılan körüklü otobüslere göre üçte bir oranında daha ucuz, neden bu kadar yeni otobüs ithal edildi? Bu sorunun açıklaması da bulunmuyor. Okuyucularımın bilgisine sunarım.