Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bilim kılığına girmiş ırkçılık

KUZEY İrlanda’daki Ulster Üniversitesi’nin Avrupa ülkelerinde yaptığı IQ araştırmasında Türkler, listede sondan ikinci sırada yer aldı. Ortalama 107 IQ ile Almanların başı çektiği listede Türklerin IQ seviyesi ortalama 90 olarak gösterildi.

Bu araştırmayla ilgili haberi bugün Hürriyet’te bulacaksınız.

Araştırma sonuçlarıyla ilgili haberi okurken gözümün önünde bir Avrupa haritası canlandırdım ve tam ortasından kuzeyden güneye, doğudan batıya iki çizgi çektim.

Araştırma kuzeydekilerin güneydekilerden, batıdakilerin doğudakilerden daha “zeki” olduğunu gösteriyor.

Böyle olunca da Avrupa’nın en az zeki insanlarının Akdeniz çanağında ve Doğu Avrupa’da yaşadıklarını görüyoruz.

Asla ciddiye alınmaması gereken ve ırkçı sonuçlar yaratacağı çok açık bu araştırmanın bir üniversite bünyesinde yapılmış olması ne kadar acı.

Ulusları bu şekilde “zekiler-gerzekler” diye ikiye ayıran araştırmacılar, belli ki böyle bir kıyaslama yapılamayacağını hiç bilmiyorlar.

Toplumsal alışkanlıklar ve farklılıkları hiç dikkate almayan böyle bir kıyaslamaya ne kadar “bilimsel” denilebilir?

Şiddetin asıl nedeni ’erkeklik gösterisi’

GAZETELERE yansıyan haberler, okullarda yaşanan şiddet olaylarının temelinde genellikle “kız kavgasının” olduğunu gösteriyor.

Benim gazete haberlerinden izleyebildiğim ikinci gerekçe ise “yan bakmak”. Bunu bir tür “kabadayılık iddialaşması-erkeklik gösterisi” diye de tanımlayabiliriz.

Küçücük çocukları birbirleriyle bazen ölümlü sonuçlanabilecek kavgalara iten her iki gerekçenin de ortak özelliği, “erkeklik” kavramına toplumumuzun bakışını yansıtıyor olması.

Bu, kadını erkeğin malı gibi gören, kadını erkeğin koruması olmadan tek başına ayakta durabilecek bir varlık olarak dikkate almayan bir anlayışın erkek çocuklarımıza da yansıtıldığını gösteriyor.

Erkek olduğunu kanıtlamanın yolunu, beğendiği kızı beğenen bir başka erkek çocuğu ile şiddet kullanarak mücadelede gören, erkekliğini kaba gücüyle herkese kabul ettirebileceği “öğretilmiş” çocuklar söz konusu.

Ve bu çocuklar, bu “bilgilerini” önce ailelerinden alıyorlar. Eğitim çağına girdikten sonra kendilerine öğretilen de ailelerinden öğrendiklerinden hiç farklı değil.

Ders kitaplarımızda erkek, evine ekmek götüren, ailesini dışarıdan gelebilecek kötülüklere karşı koruyan bir karakter olarak çiziliyor.

Aynı ders kitapları, kadının yerinin evi olduğunu, çamaşır, bulaşık, yemek pişirmek, çocuk bakmak gibi görevleri olduğunu anlatıyor.

Erkek çocuklarına, kız çocuklarının da kendilerinden farklı olmadığını, eşit bireyler olarak toplumsal yaşam içinde yer alabileceklerini öğretme olanağı bugün için ülkemizde yaygın olan aile yaşantısı içinde mümkün görünmüyor.

Bu nedenle işe ders kitaplarındaki cinsiyetçi-ayrımcı bilgileri ayıklayarak başlamalıyız.

Kızların kalbini kazanmanın ya da erkekliğini kanıtlamanın kaba güç gösterisiyle değil, daha ince duyarlılıklara ve iyi vasıflara sahip olmakla mümkün olabileceğini erkek çocuklara iyice öğretmek gerek.

Milli Eğitim Bakanı, okullardaki olayların abartıldığını düşünüyor ve bu nedenle de asıl bakması gereken yerin neresi olduğunu ne yazık ki fark edemiyor.

Avusturya sancağındaki ay yıldız

AVRUPA Birliği’ne tam üye adaylığı sürecinde Avusturya’dan kaynaklanan direncin nedenleri açıklanmaya çalışılırken en çok duyduğumuz gerekçelerden biri de Viyana kuşatmalarıydı.

Oysa Türkiye ile Avusturya’nın ortak tarihi sadece bu kuşatmalardan ve düşmanlıklardan ibaret değildi.

Avusturya Liseliler Derneği şimdi bu tarihi gerçeği tekrar hatırlatmak için Viyana’da bir sergi düzenliyor.

29 Mayıs’ta açılacak sergi, Avusturya ile Türkiye’nin, kuşatmalardan çok daha yakın bir geçmişte dost ve müttefik olarak aynı amaçlar için mücadele ettiklerini anlatıyor.

Sergi için hazırlanan broşürde yer alan Avusturya-Macaris-tan donanmasına ait bir sancak bana çok ilginç geldi.

Kırmızı-beyaz Avusturya bayrağında bir imparatorluk arması ile kırmızı bölümün üstüne konmuş beyaz bir Türk ay yıldızı birlikte yer alıyor.

Tarihin sadece düşmanlıklar için değil, dostluklar için de kullanılabileceğini gösteren ilginç bir sergi olacak.

Dileyelim ki Türk Dışişleri de bu iyi niyetli girişimin arkasında olsun.