Memur dokunulmazlığı da acilen kaldırılsın
ASKER kişilerin, askeri suçları dışındaki suçları nedeniyle sivil mahkemelerde yargılanması kuralını savunuyorum.
Darbe gibi, anayasal düzene karşı girişilen bir eylemin yargılanmasının sivil yargının alanına alınmasına sosyal demokrat CHP’nin neden karşı çıktığını da anlayabilmiş değilim.
Hazır gündemde “yargının görev alanı” konusu varken, yargılanmaları bir türlü mümkün olamayan “sivil kamu görevlilerinin” de “gizli dokunulmazlıklarını” tartışmakta yarar var.
Bizde görevlerini ihmal ettikleri ya da mesela işkence yaptıkları için amirleri tarafından soruşturulmaları, yargılanmaları önlenen o kadar çok kamu görevlisi var ki hangisini sayayım?
En sıcak örneklerden birisi de Hrant Dink cinayetindeki ihmalleri için soruşturulamayan polisler. Zamanın İstanbul Emniyet Müdürü ve bazı şube müdürleri ile bazı polis memurları bu nedenle soruşturulmadılar bile.
İstanbul Valisi’nin verdiği “kısmi soruşturma izni” bile İdare Mahkemesi tarafından bozuldu. Bozulma nedeni herhalde soruşturulacak görevlilerin arasında yargıçların akrabalarının olması değildi!
Bu genel bir tutum ve yargılanmamış suç kalmasın istiyorsak, bunu değiştirmek için TBMM neyi bekliyor?
Antimilitarizm asker düşmanlığı değildir
ASKERE ait değerlerin toplumun egemen değerleri olarak algılanmasına “militarizm” adını veriyoruz. Askeri değer ve uygulamaların, sivil toplumu şekillendirmesi olarak ortaya çıkıyor.
Ordunun toplumsal ve siyasal hayatta etkin bir rol alması, sorunların çözümünde şiddetin bir yol olarak meşru görülmesi, toplumun hiyerarşik bir yapı içinde çözümlenmesi bu ideolojinin bir sonucu.
“Antimilitarizm” ise bu ideolojinin, bir hükümet etme biçimi haline dönüşmesi ve genel olarak bu ideolojinin toplumda yer edinmesiyle mücadele eden davranışların bütünü.
Kolayca ulaşılabilecek bu ansiklopedik bilgiyi burada tekrarlamamın nedeni, Türkiye’de bazı kişilerin “antimilitarizm” ile “antiaskerciliği” birbirine karıştırıyor olması.
Orduevinin bahçesinde çay içen, bizlerden hiçbir farkı olmayan insanları aşağılayan yazıyı yazan Radikal yazarının ve aynı kafada olanların düştüğü bir hata bu!
“Hata” diyorum, “insaflı” olabilmek için! Türkiye’de ordunun subay ve astsubay kadroları, varlıklı üst sınıfların çocuklarından oluşmaz.
Çok büyük bölümü bir an önce okulunu bitirmek ve para kazanıp ailesine bakabilmek için bu işi tercih eder. Bu nedenle de Türkiye’de ordu, “tipik bir orta sınıf kurumu”dur. Elbette bu kurumun içinde, kurumun tarihsel ve yapısal özelliklerinden beslenen bir “militarizm” ve bu ideolojiyi savunan “militaristler” de vardır. Bunlarla mücadele etmek kendisine “demokratım” diyen herkesin görevidir.
Ancak “antimilitarist” olmak demek, “asker düşmanlığı” yapmak anlamına da gelmez.
Kendisine demokratım diyenler, bir kurumun tüm üyelerini, eşleri, çocukları, yakınları ile birlikte aşağılama yanlışına düşmemelidirler.
Bir meslek grubunu böyle topyekûn düşman ve “öteki” haline getirmek, ırkçılıktan hiç farklı değildir.
Demokrasi ve insan hakları denildiğinde hassasiyetlerini ortaya koyanların, Radikal’deki aşağılayıcı yazıya karşı seslerini yükseltmeleri ve tekrarını önlemeleri işte bunun için gerekiyor.
Üçüncü köprü gerekli ama
UlaŞtIrma Bakanı Binali Yıldırım, İstanbul Boğazı’na yapılacak 3. köprünün güzergáhıyla ilgili ipuçları verirken şöyle dedi: “Batıdan doğuya olan transit trafiği alacak bir güzergáh!”
Eğer üçüncü köprü bu amaçla yapılıyorsa, İstanbul’un trafik sorununun çözümüne bir katkısının olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Köprülerdeki transit trafik, bütün trafiğin ancak yüzde 2’si kadar!
Transit trafiği bir kenara bırakalım, ağır vasıta trafiği bile toplam trafiğin yüzde 5’i kadar. Yani ağır vasıta ve transit trafiğini başka köprüye kaydırmak, sorunu çözmeye yetmeyecek.
Köprülerde trafiğin tıkanmasının en önemli nedeni çevre yollarının köprülere gelince şerit kaybetmesi! Bir huni var ve akıp gidecek şey, o huninin ağzında birikiyor, sorun bu!
Çevre yolları üzerindeki trafiğin de yüzde 85’i şehir içindeki ulaşımdan kaynaklanıyor.
Köprü yapılacaksa, bu trafiği rahatlatmak için yapılmalı. Bir yakada Marmaray ile, diğer yakada da metro ve raylı sistem hatlarıyla birleşecek bir alternatif oluşturulmalı.
Bunun için de raylı geçişe olanak veren bir köprüye ihtiyaç var.
Bu gerçek ortada dururken, kentin gelişmesini bir kez daha çarpıtacak, iç göçü hızlandıracak, kentin yeşil alanlarını ve su kaynaklarını biraz daha tahrip edecek bir köprüde ısrarın bir tek anlamı olabilir: Arsa spekülasyonu yoluyla servetlere servet katmak!