Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Rüşvetçi ile buluşan bakan kimdi?

BU olay Türkiye’nin gündemine girdiğinde 2008 yılının ağustos ayındaydık.

Önce Metin Münir, Milliyet’teki köşesinde bu konuyu kamuoyunun dikkatine sundu. Ardından ona ben de katıldım. Metin Münir bununla ilgili bir yazı dizisi de yayımladı, ben de sanırım 10’a yakın yazı yazdım.
Bir sonuç alamadık, Metin Münir’in köşesinin elinden alınmasının dışında tabii!
Önce olayı hatırlayalım:
Siemens isimli Alman şirketinin dünyanın değişik ülkelerinde rüşvet dağıttığına ilişkin Almanya’da sürdürülen soruşturmada ortaya çok çarpıcı bir gerçek çıkmıştı.
Siemens, Türkiye’de de bazıları askeri olmak üzere kamu ihalelerine girmişti ve bu ihalelerde de rüşvet dağıtıldığı ileri sürülüyordu.
Siemens’in rüşvet ağının Türkiye ayağını Tonio Arcaini isimli bir İtalyan iş takipçisi yönetiyordu.
Arcaini, önemli bir ihale öncesinde Siemens Telekom Mali İşler Müdürü Michael Kutschenreuter ile bir Türk bakan arasında bir yemek organize etmişti.
Özel uçakla gelip dönen Mali İşler Müdürü, Almanya’daki rüşvet soruşturmasında verdiği ifadede iddiaları doğruluyor ve Siemens yöneticilerinin Türkiye’de gördükleri işbirliğinden memnun olduklarını söylüyordu!
Siemens eski finans direktörünün 7 Aralık 2006 tarihinde Münih Savcılığı’na verdiği ifadeye göre Türkiye’de bir ihale almak için rüşvet verilmesi üst yönetimde kararlaştırılmıştı.
Türkiye’de askeri bir ihale söz konusuydu ve Kutschenreuter konuyla ilgili olarak İtalyan iş takipçisi aracılığıyla bir bakan ile de görüşüldüğünü söylüyordu.
Siemens, Amerikan Adalet Bakanlığı ile hakkında açılan davanın düşürülmesi için anlaşmış ve bunun için ABD’de 800 milyon dolar ceza ödemeyi kabul etmişti.
ABD Borsa Denetleme Kuruluşu, Siemens’in dünya çapında 4 bin 283 olayda toplam 1 milyar 400 milyon dolar rüşvet dağıttığını iddia ediyordu.
Şirket, Almanya’da sürmekte olan davada da rüşvet dağıttığı için 400 milyon Euro para cezasına çarptırılmıştı.
Olayı soruşturan Alman savcı, Türkiye isterse dava dosyasının ilgili bölümünün gönderilebileceğini de belirtmişti.
Böyle bir istek gelmedi tabii! Biliyorsunuz Türkiye’de bütün bu hırsızlıkları planlayan, koordine eden ve yakalanması riski ortaya çıkınca savcıları bile değiştirebilen bir “güç” var. Hani Deniz Feneri eski savcısının “damda gezer, miyav der” diye tanımladığı baş hırsız!
Neyse, konumuz bu değil, bunu daha sonra tekrar hatırlatırım.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında söylediği sözler için kavga eden AP Sosyalist Grup Başkanı Swoboda’nın karısı, bu rüşvetçi şirketin üst yöneticilerinden biriymiş!
Bunu Milliyet’te Mehmet Tezkan’ın yazısından öğrendim. CHP’nin bu konuda Başbakan aleyhine verdiği gensoru nedeniyle karısının afişe olmasından çekinen Swoboda meğerse Kılıçdaroğlu’na diş biliyormuş!
Dünya ne kadar küçük! Bu da bir tür “kelebek etkisi” olmalı! Burada bir rüşvet soruşturması istiyorsun, çığlığı atan bir Brüksel sakini olabiliyor!
Swoboda Bey
’e buradan teşekkürlerimizi iletelim, bütün dünyada (Yunanistan dahil) Siemens rüşvetleri soruşturulurken, bir tek Türkiye’de üstünün örtüldüğünü bize bir kez daha hatırlatmış oldu.

Faşistler yasaklar, demokratlar ikna eder-2

DÜN bu köşede “Faşist yasaklar, demokrat ikna eder” başlıklı bir yazı yazmıştım, konu AKP’nin gündeme getirdiği “içki yasakları” kanunu ile ilgiliydi.
Neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde yazının son bölümü “uçmuş”! Sizlerden bu nedenle özür dilerim. Yazının kaldığı yerden devam edeceğim.
AKP’nin getirdiği kanun tasarısı alkollü içecek reklam ve tanıtımlarını yasaklamanın yanında, satışını zorlaştıran hükümler de içeriyor. İçkili lokantaların içinin dışarıdan görünmemesi için “tesettüre” sokulması, lokantaların açık alanlarında içki satışının yasaklanması, yeni içki ruhsatlarını verme yetkisinin valiliklere bırakılması gibi bir sürü kısıtlayıcı önlem.
İtirazlar üzerine AKP’li komisyon başkanı da diyor ki “Turistik tesisler ile ilgili olarak bazı düzenlemeleri değiştireceğiz”!
Yasaklara itiraz edenlerin bir bölümü de aynı havada: Turistik memlekette böyle yasaklar olur mu?
Neden kimsenin aklına bu ülkede yaşayanlar gelmiyor, bilemedim.
Ne yani, Türkiye turistik bir ülke olmasa bu yasakları sineye mi çekeceğiz, normal mi karşılayacağız?
Hayır kardeşim, burada Türkler de yaşıyor ve bütün medeni ülkelerde insanlar nasıl yaşıyorsa öyle yaşamak hakkına sahibiz!
Devletin aşırı alkol tüketimi ile mücadelesini herkes destekler, yeter ki bu yasakçı faşist bir anlayışın ürünü olmasın, demokrasilerde olduğu gibi eğitim ile yapılsın.
Belli ki İslamcı faşistler Türkiye’yi de alkollü içkilerin sadece otellerde satıldığı bir tür Dubai yapma peşindeler.

Reyhanlı harap olduktan sonra!

BU haber dün hükümetin yarı resmi organı Sabah gazetesinde yayımlandı:
“Hükümet Türkiye’de kamplar dışında kalan Suriyelileri resmi olarak kayıt altına alacak sistemi başlattı. AFAD ile BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, kamplar dışında kalan 200 ile 300 bin arasında Suriyeli olduğunu tahmin ediyor”.
Bu haber de 22 Şubat 2013 tarihinde ajanslar tarafından geçilmişti:
“Reyhanlı Emniyet Müdürlüğü’nde ilçede bulunan ve konaklayan Suriyeli ailelerin belirlenmesi ve kayıt altına alınması için çalışmalara hız verildi. Reyhanlı İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı Hasan Şahin, 15 mahalle muhtarı ile bir araya gelerek Suriye’den gelip  ilçede evlere yerleşenlerin kaç kişi oldukları, varsa otomobillerinin ve kim tarafından kullanıldığı ile aracının plakasının belirlenmesi için muhtarların yardımcı olmasını istedi”.
Bir ülke düşünün ki önemli kentlerinden birinde kaç yabancı yaşadığını bile aradan geçen bunca zamana rağmen bilemiyor!
Akıllar başa ancak bombalar patlayıp insanlar öldükten sonra gelebiliyor ve bunun suçlusu da iki Emniyet amiri oluyor, büyük başlardan kimse sorumlu olmuyor!