Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Savcılara ‘akıllı ol’ mesajı

HÂKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu, Deniz Feneri soruşturmasını yürütürken görevden alınan savcılar için kovuşturma izni verdi.

Savcılar “evrakta tahrifat” yaptıkları gerekçesiyle yargılanacaklar. Hapis cezası almaları ve meslekten ihraç edilmeleri de söz konusu olabilir.
Bununla ilgili haberleri okuduktan sonra, Deniz Feneri’ni soruşturan savcıların, bu süreçte önemli bilgilere ve belgelere ulaştıklarına artık hiç kuşkum kalmadı.
Belli ki tepelerde bir yerlerde birileri fena rahatsız olmuş!
Şimdi savcılara bunun bedeli ödettirilecek!
Almanya’da yapılan yargılamada, “yüzyılın dolandırıcılığı” olarak anılan bu soygunun asıl faillerinin Türkiye’de olduğu vurgulanmıştı.
İsim isim belirtilen o failler, şimdi Türkiye’deki soruşturma nedeniyle de tutuklular. Ama yakında çıkarlarsa hiç şaşırmayın, “gereken yapıldı” nasıl olsa.
Hükümetin emrindeki HSYK, bir işaret ile savcıları görevden aldı, şimdi de yargılanmalarına izin veriyor ki başkalarına da bir örnek olsun!
Böylece yargıç ve savcılara bir “akıllı ol” mesajı da verilmiş oluyor ki ne olur ne olmaz ileride başka durumlar ortaya çıkarsa “bir yanlış olmasın”!
Şimdi HSYK hükümetin emrinde olmadığını, yasaların gereğinin yerine getirildiğini açıklayacaktır.
O zaman ben de yasaların emirlerini yerine getirmemekte ısrarlı olan savcılar için ne işlem yaptıklarını soracağım.
Dava ile ilgisi olmayan telefon kayıtlarını iddianamelere koyanlar için, iletişimin dinlenmesi ile ilgili kanuna uymayanlar için ne yapıldığını soracağım.

Öfke nedeniyle amaç aşılmış!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde “terör ile mücadele, siyaset ile müzakere” yolunu izleyeceklerini açıklamıştı.
Dün de konuşmasında şöyle bir söz söyledi:
“Sadece terör örgütü değil siyasi uzantıları da bu işten faydalanıyor. Ciğerim yanıyor. Evine helal ekmek götürmek isteyen ayakkabı boyacısı bomba ile öldürülüyor. Bunlara oy verenler tarihe nasıl hesap verecekler?”
Belli ki Başbakan da son saldırılar ve cinayetler karşısında her vatandaş gibi üzüntü ve öfke dolu.
Ve bu öfkesi nedeniyle daha önce yaptığı “terör ile mücadele, siyaset ile müzakere” sözünün tam tersini söylüyor.
Daha önce “Müzakere edilebilir” olduklarını söylediği siyaseti terörden yararlanmak ile suçluyor.
Hatta bir adım ileri gidip “bunlara oy verenleri” dahi tarih karşısında sorumlu tutuyor.
“Siyaseti” temsil edenler zaten silah bıraktıramayacaklarını, elinde silah olanlar adına konuşamayacaklarını söylüyorlar. O nedenle “terör ile mücadele, siyaset ile müzakere” stratejisi pek işe yarayacak gibi görünmüyor bu aşamada.
Ancak “oy verenler” konusuna gelince derin bir nefes almak gerek.
Oy hakkı kutsaldır ve kimse kullandığı oy için suçlanmamalıdır.
İnsanlar kullandıkları oylar nedeniyle suçlanacaklar ise neden serbest seçimler yapıyoruz?
Oy verenlerin bir bölümünü “bidon kafalı”, diğer bölümünü “darbeci”, kalanları da “terörist” diye niteleyeceksek, adam gibi bir demokrasiyi nasıl kuracağız?

İki hakem, üç ayrı yorum!

MİLLİYET ’in “hakem eleştirmeni” Selçuk Dereli (ki kendisi eski bir milli hakemdir) Galatasaray-Eskişehirspor maçının ardından gazetedeki köşesinde şu yorumu yaptı:
“Maç oynanırken topsuz alanda Eskişehirsporlu Veysel’in, Selçuk’u itmesiyle başlayan ikili mücadele, Selçuk’un rakibine sportmenlik dışı hareketler yapmasıyla devam etti. Bu pozisyonda her iki oyuncunun da sarı kart görmesi doğruydu.”
Dün de yine aynı gazetedeki haftalık değerlendirmesinde aynı pozisyon için şunu yazdı:
“Veysel ile Selçuk’un pozisyonu çok net olarak görünmüyor, o yüzden hakemlerin verdikleri karar doğruydu demekten başka söyleyecek pek bir şey yok.”
İlk gün açık seçik görüp, nasıl başlayıp nasıl bittiğine bakarak yaptığı yorum ile ertesi gün “Net görülmüyor” yorumu ilgimi çekti.
Büyük olasılıkla birisi Selçuk Dereli’nin televizyonunun ayarlarını bozmuş olmalı!
Öte yandan aynı pozisyon ile ilgili olarak yine eski bir milli hakem olan Erman Toroğlu, Hürriyet’te şöyle yazdı:
“Top oyunda. Dolayısıyla hakem Tolga Özkalfa’nın Selçuk’a kırmızı kart göstermesi ve Galatasaray aleyhine penaltı kararı vermesi gerekirdi.”
Gördüğünüz gibi iki eski ve önemli maçlar yönetmiş hakem bile aynı pozisyonun nasıl değerlendirilebileceği ile ilgili olarak hemfikir olamamışlar. Üstelik birisi bir gün arayla bile farklı değerlendirme yapabiliyor.
Diyeceğim şu ki artık maçlardan sonra hakemler üzerine konuşmayı bir kenara bıraksak iyi olacak.
Maçta saliseler içinde olup biten bir olayı şöyle ya da böyle değerlendirdi diye hakemleri sıkıştırmaya devam etmenin, hakem hatalarını azaltmayıp, hakemler üzerindeki baskıyı arttırdığını da biliyoruz üstelik.