Savcılığın açıklaması üzerine
ERGENEKON soruşturmasını yürüten özel yetkili Savcı Zekeriya Öz, ilk kez soruşturmayla ilgili bir açıklama yaptı. Bugüne kadar soruşturmayla ilgili çok yazı yazdığım için Savcı Öz’ün açıklamasına da yer vermem gerekiyor.
Savcı Öz, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın yazdıkları ya da yazacakları kitaplar ya da gazetecilik faaliyetleri ile ilgili olarak değil, Ergenekon Terör Örgütü ile ilişkili olarak tutuklandıklarını söylüyor.
Savcılık sorgulaması sırasında basına yansıyan soruların “O kitabı sen mi yazdın, bu kitabın yazılmasına yardım mı ettin, neden sabit telefondan konuşmak istedin, CD’lerini neden attın” çerçevesinde kalması bu düşüncenin uyanmasına yol açmıştı.
Savcılık, “Soruşturmanın gizliliği nedeniyle bu aşamada açıklanması mümkün olmayan bazı delillerin değerlendirilmesi sonucu yapılması gereken zorunlu bir işlem olduğunu” belirtiyor. “Hazırlık soruşturmasının gizliliğinin korunmasında” ne savcılığın ne de polisin yeterli özeni gösterdiğini biliyoruz. Gizli kalması gereken telefon konuşmalarından tutun da soruşturmayla doğrudan alakası olmayan birçok bulgu gazetelerde yayımlandı. Bu nedenle birçok gazeteci yargılandı, bazıları halen yargılanıyor, bazıları mahkûm da oldu.
Bir de şu var: Hazırlık soruşturması gizli kalmalı elbette ama sanıklar ve avukatları ne ile ve hangi deliller nedeniyle suçlandıklarını da biliyor olmalı. Aksi takdirde tutuklanmaları için çıkarıldıkları mahkemede kendilerini nasıl savunacaklar? Aynı suçlama ve buna neden olan deliller mahkemeye de sunulmuş olmalı ki gözaltı kararları tutuklamaya dönüşebilsin.
Savcılık hiçbir makamın kendisine emir veremeyeceğini söylüyor ki haklıdır, olması gereken zaten budur.
Savcılık herkesin kanun önünde eşit olduğunu, kimseye mesleği nedeniyle özel muamele yapılamayacağını söylüyor ki bunda da haklıdır, olması gereken budur.
Savcılık soruşturmayla ilgili olumsuz değerlendirmelerin terör örgütünün amacına hizmet edeceğini ve soruşturmaya zarar vereceğini söylüyor.
Hayır, her eleştiri bu amaca hizmet etmez, demokrasinin ve bilgi edinme hakkının, özgür eleştiri hakkının bir gereğidir. Temel insan haklarını ve adil yargılanma hakkını savunmak, dünyanın her yerinde kendisine “demokratım” diyenlerin yapmaları gereken bir iştir.
Soruşturmaya zarar verme meselesine gelince: Benim kişisel endişem de zaten budur! Bu soruşturma süresince bazı temel hakların ihlal edilmesinin soruşturmaya zarar vereceğini ve varsa bazı suçluların sırf bu nedenle mahkûm edilemeyebileceklerini söylüyorum. Buna başta polis ve savcılık olmak üzere hepimiz dikkat etmeliyiz!
Adalet Bakanlığı’ndan ‘hücre’ açıklaması
ADALET Bakanlığı’ndan dün yazdığım “Siz de böyle anılacaksınız Sadullah Bey” başlıklı yazım nedeniyle bir açıklama aldım.
Bakanlık açıklamasında Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın tek kişilik hücrelere alınmasının kanun ve yönetmeliklere uygun olduğu belirtiliyor.
Bakanlığın bu konuda bir müdahalesi olmadığı, tamamen Cumhuriyet Başsavcılığı ve Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun tasarrufu olduğu vurgulanıyor.
Tutuklu sanıkların yerleştirildiği tek kişilik odaların 11.04 metrekare olduğu, odalarda banyo ve tuvalet bulunduğu, 23 metrekarelik koridora açıldıkları, 12 metrekare ortak yaşam alanı bulunduğu ve 65 metrekarelik havalandırmalarının bulunduğu belirtiliyor. Bu nitelikleriyle odaların “hücre” olarak nitelendirilemeyecekleri vurgulanıyor.
Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın cezaevine verdikleri dilekçede birbirleri dışında, aynı davada yargıladıkları kişilerle aynı koğuşta bulunmak istemediklerini talep ettikleri belirtiliyor.
Cezaevinin inşaatının tamamlanmadığı ve yeterince ısıtılmadığı iddialarının da gerçeği yansıtmadığı söyleniyor.
Okuyucularımın bilgisine sunarım.