Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

‘Sivil darbede yararlanılacaklar’ görev başına!

YURTDIŞINDA bulunduğum günlerde Taraf Gazetesi “Balyoz” planı çerçevesinde “yararlanılacak gazeteciler” listesini yayımlamış. Ben de o listede yer alıyormuşum.

Bir arkadaşım bunu telefonla söylediğinde ciddiye almadığım için gülüp geçmiştim.

Ama gazetelerdeki köşeleri okuyunca bir şeyler söylemek gerektiği kanaatine vardım.


Benden nasıl yararlanacaklardı, gerçekten merak ettim.


Askeri darbeleri haklı bulan, demokratik rejime asker müdahalesine hoş görmesem bile “sesimi çıkartmayacağımı” düşündürten nasıl bir yazımı okudular acaba?

İnternette Radikal, Milliyet ve Hürriyet arşivlerine girenler 28 Şubat sürecinden itibaren bu konuda neler yazdığıma kolayca ulaşabilirler.

Yandaş medyadaki “sivil darbede yararlanılacak gazeteciler” ordusundan şimdi bu tür bir yazımı bulmalarını rica ediyorum.

Çünkü biliyorsunuz başka konuları yok. İşleri güçleri muhalif yazarların yazılarını karıştırmak ve yanıt yetiştirmek!

Zaman zaman “Biz olmasak bu arkadaşlar ne yazacaklar” diye çok merak da ediyorum.


Haydi “yandaşlar”, görev başına!

 

Hükümetin de ‘haddini bilmesi’ gerekir!

 

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, direnişteki Tekel işçileri ile ilgili söylediği son sözleri okurken, “hükümetin otoriter bir yönetim anlayışı olmadığını” savunmak durumunda olan yandaş yazarların ne düşündüklerini merak ettim.


Dünyanın demokratik ülkelerinde haksızlığa uğradıklarına inanan işçilerin direnmesi, örgütlü bir tepki ortaya koymaları normal karşılanır.


Hiçbir Başbakan da çıkıp işçilere “Haddini bil” demez.


Çünkü bilinir ki demokratik bir toplumda, toplumdaki değişik kesimlerin ortak çıkarlarını savunmak için örgütlenmeleri, sivil bir tepki ortaya koymaları normaldir.
Anormal olan bu tür şeylerin olmamasıdır.


Demokratik toplumda “haddini bilmesi gereken” öncelikle iktidar gücünü ellerinde tutanlardır.


Demokrasi sandıktan çıkan oy sayısından ibaret bir rejim değildir.


Evet, ülkeyi seçimle iş başına gelen hükümetler yönetir ancak tek başına değillerdir.


Bağımsız yargının varlığına, yürütmenin eylem ve işlemlerinin denetlenmesine tahammül etmeleri gereklidir ki bizde böyle bir durum da görülmüyor
.


Hükümetin her iki eyleminden biri yargı kararlarının ardından dolaşmayı amaçlıyor. O da yetmiyor, yargıç ve savcıların atanması siyasallaştırılmaya çalışılıyor.


Hükümet, sivil toplum kuruluşlarına karşı tahammülsüz!
Onları bırakın dinlemeyi varlıklarını görmeye bile tahammüllü değil.


Bağımsız medya istemiyor
. Basındaki muhalif sesleri susturmak için yasal ve yasa dışı her türlü yöntemi deniyor. Böyle bir ülkede “otoriter bir yönetim anlayışını” yerleştirmeye çalışan “sivil darbe” özleminden söz etmeyeceksek, neyi konuşacağız?

 

‘Dünyanın en kısa kitabı’ olmalıydı

 

AKP’nin il başkanlarına dağıttığı “Demokratik açılım adına neler yapıldı” kitabını göremedim. İnternette aradım, bulamadım. O nedenle bilgilerim, gazetelerde yayımlanan haberlerle sınırlı.


Gördüğüm şu: Kitabın adı yanlış!
Çünkü “demokratik açılım adına neler yapıldı” sorusuna verilecek yanıtlarla dünyanın en kısa kitabı hazırlanabilirdi. Kitap 133 sayfadan oluştuğuna göre bu daha çok “neler yapılacak” konusu ile ilgili olmalı.


Ancak, gazetelere yansıdığı kadarıyla orada da tereddütler var.


Yeri geldiğinde “neye mal olursa olsun, sonuna kadar gideceğiz” diyorlar ama kitaba genel bir “utangaçlık” hâkim!


“Teröre bulaşmamış teröristlerin ceza almadan geri dönmeleri”
meselesi ile ilgili yazılanlar bunu düşündürtüyor.


Belli ki dağdakiler silah bırakıp dönmeden bu işin çözümlenemeyeceğinin farkına varmışlar ama dilleri bir türlü “af” demeye varmıyor!


Açılımın yapılamamasından muhalefet suçlanıyor ama TBMM’deki bunca sandalye çokluğuna rağmen neden bir adım atılamadığı sorusunun yanıtı da yok.


Madem muhalefet, açılım süreci nedeniyle oylarının düşeceğinden korkuyor, neden süreç hızlandırılmıyor? Onun yanıtı da yok!


Bu yönüyle bakarsak kitabın adının “açılım süreci diyoruz da aslında canımız pek de yapmak istemiyor” şeklinde olması daha doğru olurdu.


Kitabın Salih Memecan’ın karikatürleri ile süslenmiş olması da Memecan için bir talihsizlik olmalı.


Gazetede çizdiği karikatürleri ile iktidarı desteklemek başka şeydir, bir fikri hakkın kullanılmasıdır. Ama bir siyasi partinin kitabını resimlemek başka bir şeydir, bir gazeteci için iftihar edilecek bir durum sayılmamalıdır.