Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Çetinkaya rövanşı da vermedi!

BUGÜNE kadar gördüğüm en etkileyici “spor zaferi” fotoğrafı, Kıbrıs Türk takımı Çetinkaya’nın, Lefkoşa’daki müzesinde yer alıyor.

Çetinkaya’nın o tarihteki menajeri Erhan Başay’dan rica edip, bir kopyasını da almıştım.

Fotoğraf, mahşeri bir kalabalığın omuzlarındaki futbolcuları gösteriyordu: Çetinkaya kaptanı Erol Kâzım’ın elinde “Pakos şildi” vardı. Rum tarafındaki maçta kazanılan şilt ve oyuncular, Lefkoşa’nın Türk tarafına seyirciler tarafından omuzlarda taşınıyordu. Oyuncular duş yapmaya bile fırsat bulamamışlardı.


Fotoğraf 10 Ekim 1954 tarihinde çekilmişti. Apoel’in efsane oyuncusu Pakos Ionnadis adına konulan kupayı, üç kez kazanan Çetinkaya, şildin sonsuza kadar sahibi olmayı da hak etmişti. Kıbrıs’a gidip, alışveriş ya da kumardan vakit bulursanız, Çetinkaya müzesine gidip, görmenizi öneririm. Kıbrıs’ın Türk ve Rum futbol takımları 1955 yılına kadar aynı ligde mücadele ettiler. Sonrası malum. Kıbrıs Türk takımları ligden çıkarıldı ve Rumlar kendi toplarını kendi aralarında oynamaya devam ettiler. Bugün Hürriyet Spor’da okuyacağınız Celal Demirbilek’in haberi, iki takımın veteranlarının 55 yıl sonra ilk kez maç yaptıklarını ve kazananın yine Çetinkaya olduğunu anlatıyor.


Haberi okurken gözümün önünde o fotoğraf ve Pakos şildi yeniden canlandı. O büyük zafere imza atan Erol Kâzım ve arkadaşlarını yeniden analım istedim!

 

Başbakan’dan ‘demokrasi testi’: Geçemeyen ‘darbeci’!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Bizi beğensen de beğenmesen de hazmedeceksin. İleri demokrasi bu” dedi. Buna inanmayanların, darbeci olduklarını ima etti.


Başbakan’ın “demokrasi dersini” açımlayacak olursak “demokrat” olmak isteyenlerin şu noktalara dikkat etmesi gerekiyor:


1- Kendininkinden farklı görüşlere “hazımlı” olacaksın.


2- Böyle yapamıyorsan darbe istiyorsun demektir!


Başbakan’ın “muhalif seslere” tahammülünün ne kadar az olduğunu şu son yedi yıldır yaşayarak öğrendik.


Birisi aykırı bir şey mi söylüyor. Başbakan’dan şunlardan birini duyuyoruz: “Hakaret etme.” “Haddini bil.” “Sen de kim oluyorsun?” Konuşmalarını şöyle bir tarasak, bunlar gibi daha yüzlerce örnek bulabiliriz.


Son 20 yılda, insanların karşı görüşlerini seslendirmekten bu kadar korktukları başka bir dönem olmamıştı.
Buna cesaret edenlerin başlarına nelerin geldiği de ortada. İşte Doğan Yayın Grubu’na kesilen milyarlarca dolarlık vergi cezaları! Bütün dünya kabul ediyor ki bu vergi cezalarının bir tek amacı var: Farklı düşünenleri, farklı sesleri susturmak!


İşte “yandaş medyada” AKP iktidarının eylemlerini eleştirenlere karşı sürdürülen linç kampanyaları!
Demek ki, “demokratlık ölçüsündeki” birinci madde tutturulamıyor.


Bu durumda “ikinci maddeye” geçmemiz gerekiyor: Demek ki ortada “darbe isteyen” birileri var!


İşte bu nedenle “sivil darbe”den söz ediyoruz!


Ben söylemiyorum, Başbakan söylüyor!

 

‘İleriyi görmek’ diye buna derim işte!

 

VAKİT Gazetesi, adil yargılamayı etkilemek için bir süredir sistematik bir kampanya yürütüyor.


Son marifeti, Doğan Grubu’na kesilen vergi cezası ile ilgili davaya bakacak yargıçlardan birinin Milliyet ve Hürriyet’te çalışan iki gazeteci ile akrabalığını ileri sürmek. Ahmet Hakan, bu “akrabalık” ilişkisinin derecesini açıkladı, tekrarlamama gerek yok.


Ama burada yargıçları etkilemek için akrabalarını işe almak durumu söz konusuysa Aydın Doğan’ın “suç ortağı” olduğumu açıklamak zorundayım.

Milliyet editörlerinden Umut Alphan, Milliyet Genel Yayın Müdürü olduğum dönemde Milliyet’in İzmir Bürosu’nda çalışıyordu. Üniversite sınavını yeni kazanmıştı ve okuyabilmek için ya işten ayrılacaktı ya da ben onu İstanbul’a “tayin” edecektim.


Ve öyle de yaptım. Umut, üniversiteyi bitirene kadar geceleri Milliyet’in yazı işlerinde çalıştı, gündüz okuluna gitti.


Okulunu bitirince de hak ettiği gibi gündüze geçti.


Melis Alphan
da İngiltere’deki okulunu bitirdiğinde Radikal’e girmişti. Onu Milliyet’e ben transfer ettim, Can Dündar’ın yönettiği “Popüler Kültür” ekinin yazı işlerini çekip çevirmesi için!


Umut işe girerken daha AKP bile kurulmamıştı, Melis, Milliyet’e girerken AKP hükümeti kurulmamıştı bile. Yani Vakit’in iddiası doğruysa Aydın Doğan’a ve bana “Çağımızın Nostradamus’u Ödülü” verilmeli! Neleri tahmin etmişiz bir baksanıza.


AKP’nin kurulacağını, iktidara geleceğini, demokratik eleştiriye tahammül edemeyip vergi cezalarını kestireceğini, bunun mahkemeye gideceğini, iki çalışanımızın uzak akrabalarından birinin yargıç olup bu davalara bakacağını!