HÜRRİYET

Siyaset yapmanın amacını unuttular

TÜRKİYE’de her yıl kaç kişi “karbon-monoksit zehirlenmesinden” ölüyor?

Bununla ilgili bir istatistik var mıdır diye internette araştırırken CHP’li Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in verdiği bir “araştırma önergesi” buldum.

Önergenin verildiği tarih 13 Mart 2012. Yaklaşık olarak üzerinden 10 ay geçmiş. Önergenin kabul edildiğine ve bununla ilgili bir TBMM Araştırma Komisyonu kurulduğuna ilişkin bir bilgiye rastlamadım.

Bakın Erdemir’in gerekçesindeki bilgiler neler:

2010 yılında toplam 10 bin 154 kişi karbonmonoksit zehirlenmesine maruz kalmış, bu vakaların 39’u ölümle sonuçlanmış. 2012 yılının ilk iki ayında ise 69 kişinin bu nedenle hayatını kaybettiği belirtiliyor, araştırma önergesinde.

Sanıyorum bu yıl da 2012’yi mumla arayacağız. Ocak ayında bu nedenle ölüm olaylarını gazete haberlerinden hızla taradım 13 kişinin öldüğünü tespit edebildim.

Gerçek sayı bundan yüksek olabilir ama az değil.

Karbonmonoksit zehirlenmesine en çok Bursa, İstanbul ve Ankara’da rastlanıyor.

Soba, doğalgaz ya da LPG kombisi, şofben, mangal gibi kaynakları var karbonmonoksit zehirlenmesinin.

TBMM bu araştırma komisyonunu kuramadı çünkü “yüksek siyaset” yapıyordu!

Partilerin liderleri salı günleri kafamızı şişiren, sinirlerimizi geren demeçler patlatıyordu.

Siyasetin halkın sorunlarına çözüm bulmak için yapıldığı gerçeğini unutmuş bir TBMM!

Beyler kayıkçı kavgalarını sürdürürken bu ölümleri engelleyebilecek yasaları yapmaya fırsat bulamadılar doğal olarak.

Bu ölümlerin hiçbiri kader değildi ve elli liralık bir cihaz kullanılarak önlenebilirdi.

Karbonmonoksit alarmı yapı marketlerinde bu fiyata satılıyor. Bu cihazı takmayı zorunlu kılmak, denetimini belediyelere vermek, gücü yetmeyecek vatandaşın evine devlet eliyle takmak mümkün olabilirdi oysa.

Bu yapılsaydı o gencecik kadın, dört küçük çocuğuyla ölmezdi!

HSYK bu işe ne diyecek acaba?

DENİZ Kuvvetleri Komutanı olmak için sadece ağustos ayını beklemesi gereken Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner’in istifa nedeninin ne olduğunu artık biliyoruz.

Güner şöyle konuşuyor:

“İstifa talebimden iki ay sonra, 30 Kasım 2012’deki Yüksek Askeri Şûra’yı müteakip, 3 Aralık 2012 tarihinde öğrendiğim, İzmir’deki görevim sırasında bana, kızıma (kızım 14 yaşındayken) komplo kurulduğunun gündeme getirilmesi olayı nedeniyle mağdur sıfatı ile de olsa, Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verme durumunda kaldım. Özellikle bana ve kızıma komplo kuranların, birçoğunun düzmece olduğuna inandığım olayları ifşa etme tehdidi ile bana şantaj yapmalarını beklerken, kızımın psikolojisinin de göz ardı edilerek iddianamede söz konusu olaylara, ilgili savcılık ve mahkeme tarafından ayrıntılı olarak yer verilmesini sizlerin takdirine bırakıyorum.”

Hürriyet’te geçen gün yayımlanan haber eminim dikkatinizi çekmiştir.

Emekli Oramiral Nusret Güner ve kızı ile ilgili, tarih düşülerek yapılan özel hayata ilişkin fişleme bilgilerinin altında Hâkim Murat Ataman ismi yer alıyor. Donanma Komutanı Nusret Güner’in evine girerek video kayıt cihazı yerleştirdiği ileri sürülen kişi ise Astsubay Mustafa Koç.

Ancak her ikisi de davanın sanığı değil.

Oysa Güner’in henüz 16 yaşındaki kızı ile ilgili yapıldığı öne sürülen fişleme kayıtları iddianamede sansürsüz ve bütün detayıyla yer alıyor.

Merak ediyorum, HSYK’nın “ilgili dairesi” bu işe ne diyecek? Bir soruşturma yapılacak mı?

İddianamede o ayrıntıların bulunması, ayrıntıları elde edenlere dava açılmamışken gerekiyor muydu? Yoksa amaç bir komutanı daha kamuoyunda itibarsızlaştırmak mıydı?

İdris Naim Bey’in artık işi zor

İÇİŞLERİ Bakanlığı görevinden alınan İdris Naim Şahin, belli ki bu durumu sindirmekte bir hayli zorlanacak.

Böyledir zaten, kırmızı plakaya, il sınırlarında valilerce karşılanmaya, afra tafraya bir kere alıştın mı, veda etmek zor olur. “Cool” davranabilenler elbette çıkar ama bazıları da böyle İdris Naim Şahin gibi çatacak yer arar.

Şahin, görevden alınmasını “Birilerinin işine çomak sokunca böyle oldu” diye açıklıyor.

Hakkımda medya üzerinden karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütüldü. ‘Bu adam birilerinin oyununu bozdu. Siz de bu adamı bozun’ denilerek talimat verildi” diyor.

Başbakan, İmralı süreci için bakan harcadı” diye kendisine destek çıkan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sözleri için “Doğru söylemiş” yorumunu yapıyor. Konuyla ilgili haberi yandaki sütunda okuyacaksınız.

Bana öyle geliyor ki Şahin bu sözleriyle Dimyat’taki pirinçten sonra, evdeki bulguru da kaybetmiş olacak. Büyük olasılıkla bir daha milletvekili bile yapılmayacak.

Çünkü söylediği sözlerin doğrudan muhatabı Başbakan’dan başkası değil.

Eğer varsa “medyanın gazına gelen” de o, “İmralı’yı memnun etmek için bakan harcayan” da!

Türk siyaset geleneğinde lidere böyle davranmak, sadece o partide değil, her partide aynı sonucu yaratır: Siyaset günleri tebessümle hatırlanan mazide kalır!