’Standart’ olmanın makbul olduğu ülke
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer’in, Nobel Ödülü alan Orhan Pamuk’u kutlamamış olmasını yadırgamıştım.
Elbette Cumhurbaşkanı’nın kişisel olarak Orhan Pamuk’tan hoşlanmak gibi bir zorunluluğu yok.
Ama Cumhurbaşkanlığı makamı, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bu başarısını kutlamalıydı diye düşünmüştüm.
Hiç kuşkusuz kutlamayı yaparken, Orhan Pamuk ile ilgili bir eleştirisi varsa onu da dile getirebilirdi.
Dün sabah gazeteleri okurken şöyle bir başlık gözüme ilişti: “Sezer: Ürünlerimizden gurur duyuyoruz.”
Heyecanla haberin giriş paragrafını okudum: “Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türk ürünlerinin dünya pazarlarında kabul görmesinden herkesin gurur duyduğunu söyledi.”
Bunu okuyunca “Tamam” dedim. “Cumhurbaşkanımız bir yazarımızın Nobel almasından söz ediyor olmalı.”
Haberin, gazetenin “Ekonomi” sayfasında yayımlanmış olmasından kuşkulandım ve devamını da okudum.
Meğerse Cumhurbaşkanı’nın “uluslararası standartları yakalama ve dünya ölçeğinde üretim yapma” dediği şey “edebi ürünlerimiz” değilmiş.
Cumhurbaşkanı, Dünya Standartlar Günü nedeniyle bir mesaj yayımlamış ve “gurur duyulacak ürünlerimiz” sadece sanayi ürünlerimizmiş.
“Standart” olmanın makbul olduğu bir ülkede, ortalama dışı davranışlar aradığım için kendime kızdım!
Çocuğun işlediği suç, anne sevgisini etkilemez
GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın “Hiçbir ananın gözyaşı toprağa gitmemelidir. Hiçbir gencin hayatı feda olmamalıdır” sözlerini eleştiren bir açıklama yaptı.
Ağar için “Anaların feryadını duyduğunu söylüyor. Herhalde cumartesi annelerinin feryadını kastediyor” dedi.
Mehmet Ağar da dün Milliyet’te Fikret Bila’ya yaptığı açıklamada “Anneler arasında ayrım yapmayız” dedi.
Annelerin çocuklarına duydukları sevgi, hiçbir karşılıktan beslenmeyen ve hiçbir karşılık beklemeyen bir sevgi türüdür.
Ve zaten bu sevginin kutsallığı da bundan ileri gelir.
Çocukları şu ya da bu şekilde bir suça karışmış anneler için de durum farklı değildir.
Onlar çocuklarını severler, çocuklarının işlemiş olduğu suçları değil!
Bu açıdan Orgeneral Büyükanıt’ın “cumartesi anneleri” göndermesini hiç doğru bulmadım.
Öte yandan şöyle düşünmek de mümkün: Kendilerine “cumartesi anneleri” adı verilerek, çocuklarının acılarını sömürmek isteyenlerce meydanlara sürülen anneler de, öteki anneler gibi bu ülkenin vatandaşları.
Ve bu ülkenin kamu görevlilerinin onlar arasında bir ayrım yapması, sadece o acıyı sömürmek isteyen çevrelerin işine yarar.
Eleştirilmesi ve teşhir edilmesi gerekenler, çocuklarını kaybetmiş annelerin acıları üzerinden siyaset yapma heveslileridir.
Bu siyaseti ister “cumartesi anneleri” üzerinden yapın, ister “şehit anneleri” üzerinden yapın, sonuç değişmez.
Mehmet Ağar’ı destekliyorum: Anneler arasında ayrım yapmak, bu ülkeye yarar sağlamaz.
Fransız okuluna gitmek ayıp değil
ZEYNEP Göğüş, Fransa meclisindeki oylamanın ardından çocuğunu bir Fransız okuluna göndermemiş olmakla çok doğru bir iş yaptığını düşündüğünü yazdı. “yoksa kendimi suçlu hissederdim. Annenin yaşadığı Fransa travmasına çocuğu ortak etmiş olmanın yükünü taşımayı istemezdim doğrusu” dedi.
Zeynep gibi bir entelektüeli bile böyle düşünmeye sevk eden Fransız siyasetçiler ne kadar övünseler azdır.
Birçok arkadaşımın çocuğu bir Fransız okuluna gidiyor. İstanbul’da benim sayabildiğim kadarıyla beş tane Fransız okulu var ve bu okullara giden binlerce çocuk var.
Eminim ki içlerinde Zeynep’in yazısını okuduktan sonra “acaba bu okula gitmekle yanlış mı yapıyorum” diye düşünenler çıkacaktır. Hatta derslerde Fransız hocalarını bu nedenle ciddiye almayacak, anlattıklarını dinlemeyecek olanlar da çıkacaktır.
Onlara şunu söylemek istiyorum: Siz Zeynep’in bir anlık kızgınlıkla söylediklerine aldırmayın.
Fransa Sarkosy ve Le Pen benzeri ırkçı politikacılardan ibaret değildir.
Onlar üç-beş oy için aklınıza gelebilecek her şeylerini satabilecek tıynette insanlar.
Ve sadece Fransa’da değil, dünyanın bütün ülkelerinde de benzerleri yaşıyor.
Fransa ve Fransız kültürü demek Sartre, Camus, Balzac ve adını buraya sığdıramayacağım kadar çok sayıda yazar, şair, ressam, heykeltıraş ve bilim adamı demektir.
Siz o okullarda bu kültürü en iyi şekilde özümlemeye ve kendi ülkenizin de bir gün Fransa kadar gelişmiş olmasına çalışın.
Annelerinize, babalarınıza da sakın sizi bir Fransız okuluna gönderdiler diye kızmayın.
Onlar ileride iyi bir yurttaş olmanız için sizi o okullara gönderdiler.
Bunun siyasetle, Fransız meclisinin davranışını onaylamakla bir ilgisi yok.